Ehli Sünnet Olmak Ne Demek ?

PDF'e AktarYazdır


EHLİ SÜNNET OLMAK NE DEMEK ?

اَعُوذُ بِااللهِ مِنَ اَلشَّيْطَانِ اَلرَّجِيمِ بِسمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحيِم

اَلْحَمْدُ الِلّهِ رَبِّ الْعاَلَمِينَ * وَالصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ عَلىَ سَيِّدِناَ مُحَمَّدٍ

وَأَلِه اَجْمَعِينَ


Bundan sonra
Aşağıda günümüz Türkçesine çevireceğimiz yazı, bir yazma akâid kitabından alınmıştır. Okunduğunda çok değerli bir eser olduğu görülecek olan şu kitâbın müellifinin kim olduğunu bilmiyoruz. Lâkin yakın geçmişimizde yazıldığı anlaşılmaktadır.. Ehl-i Sünnet anlayışını ve ta’rîfini kanâatimizce en güzel bir şekilde ortaya koyan ifâdelerle karşı karşıya olduğumuzu açıkça görüyoruz:

“Böylesi meziyyetler ve üstün husûsiyetlerle her cins yaratılmışlara üstün kılınan insanların fıtratlarında gizli isti’dâd ve kâbiliyetlerinin alâkalı olduğu kadar bir ebedî hayât ve devamlı saâdete ulaşabilmeleri içün her kes ilk başta kendisinin ve müşâhede etmekte olduğu varlıkların ve yaratılmışların var edenini ve yaratanını bilmek bu kadar büyük nimetler ile kendisine nimet veren ve ihsânda bulunan nimetlendiricisi ve mevlâsını tanımak, başıyla ve sonuyla alâkalı halleri öğrenmek ve onlara tam bir bilgi hâsıl etmek aklen ve naklen insan olmaya terettüb eden mukaddes bir vazîfedir. Bu yüzden bu bilgiye nâil olmak isteyen insanlar ikiye ayrılmışlardır.

Bir fırka nazar ve istidlâl yoluna, diğeri de riyâzât ve mücâhede (nefsi terbiye ve isteklerine karşı direnme ve cihâd etme) yoluna girmişlerdir. Nazar/aklî ve mantıkî bakış ve istidlâl/delîl getirme yoluna girenler de iki kısımdır.  Bir kısmı, maksada varmakta yalnız aklı kâfî görmeyerek Nebîlerin (aleyhimüsselam) dinlerinden bir dîn ve şerîatı kendisine lüzûmlu kılmakla yürümüşlerdir ki bunlara Kelâmcılar denir. (Diger kısmına), bir dîne tutunmayıb da yalnız aklı kendilerine rehber edinerek gidenlere Meşşâî Filozoflar derler ki, bunların reisleri Aristo’dur İkinci yola girenler de iki kısımdır. Bir kısmı, riyâzât ve mücahedelerini bir din ve şerîate uyacak bir şekilde yaparak hidâyet yoluna erenlerdir ki; onlara Sûfiyye ve Mutasavvıfe denir Diğer kısmı da bir din ve şerîate uymayarak sırf kendi riyâzât ve mücahedelerinin meyvesi olan keşifleri ve iç aydınlanmalarıyla iktifâ edenlerdir ki onlara da İşrâkî Filozoflar ismini verirler ki, reisleri Eflatun’dur.

Yukarıda zikri geçen kelamcılar da birkaç fırkaya ayrılmışlardır. Şöyle ki; Bunlardan inançla alakalı mes’elelerde Resûlüllâh sallallâhu aleyhi ve sellem’in Ashâbının açık hâl ve yolları üzere hareket edip onlara uyanlara Ehl-i Hak ve Ehl-i Sünnet ve Cemâat ismi verilir. Ashâb-ı Kirâm’a muhâlefetle onların yolları haricinde bir takım yollara sapanlara Firâk-ı Dâlle/sapık fırkalar ve Ehl-i Bid’at ve Dalâlet denir ki, bunlar cehenneme girmeye sebeb olacak çeşit çeşit hezeyâna cüret göstermekle yetmiş iki fırkaya ayrılmışlardır.” (Nakil bitti.)

Biz de ilâve olarak diyoruz ki, Bir dîne bağlı kalarak -nazar ve istidlâl ile değil de- riyâzât ve mücâhedeyle Allah’ı tanımak ve O’na varmak isteyen Sûfiyye, şu dîne bağlı oluşunu Şer’î ilimler ve Ehl-i Sünnet çerçevesinde yaparsa, Müteşerri’ Sûfiyye, Şer’î ilimler ve Ehl-i Sünnet dışına taşarak yaparsa Sapık Sûfiyye olur.

İmâm Rebbânî kuddise sirruhû şöyle buyuruyor: “Ey kıymetli Nakîb!.. Va’zların hulâsası ve nasîhatlerin özü, dindâr ve Şerîata sıkı sıkıya bağlı kimselere karışmak ve gönül huzûrunu onlarla berâber olmakta bulmaktır. Dindâr ve Şerî’at’a sıkı sıkıya bağlı olmaktan her biri de hak olan Ehl-i Sünnet ve’l-Cemâ’at yoluna girmeye bağlıdır; ki, diğer İslâmî (ama bir çok yanıyla O’nu anlamaktan ve Ondan uzak olan sapık) fırkalar arasında kurtulan fırka onlardır. (Ehl-i Sünnet’in imâmları olan) şu büyüklere uymadan kurtulmak imkânsızdır. Onların görüşlerine uymadan felâha ermek mümkin değildir. Naklî, aklî ve keşfî deliller bu (anlatılan) ma’nâya şahiddir. Bunun hiçbir şekilde böyle olmama ihtimâli de yoktur. Bu sebeble, bir şahsın, hardal tanesi mikdârınca (azıcık da olsa) şu büyüklerin Sırât-ı Müstakîm olan yollarından çıktığı bilinirse, onunla sohbeti (berâberliği ve konuşmayı) öldürücü bir zehir(i içmek) olarak i’tikâd etmen, onunla oturup kalkmayı da zehirli yılanla oturup kalkmak olarak görmen lâzımdır. Onlar (Ehl-i Sünnet imâmları) hakkında mübâlâtları/kıskançlık, hüzün ve tasaları olmayan ilim talebeleri de -hangi fırkadan olurlarsa olsunlar- din hırsızlarıdır/dîninizden çalan kimselerdir. Bunlarla berâber olmaktan ve konuşmaktan sakınmak dahî, (dînin) zarûriyyât(ın)dandır/mutlaka bulunması ve uyulması gereken îcâblar(ın)dandır. Dinde meydana gelen bu fitne ve fesâd(lar)ın tamâmı, dünya malı toplamakta âhiretlerini hebâ eden şu topluluğun hayırsızlığındandır. Onlar doğru yol mukâbilinde sapıklığı satın alıp da ticâretleri kâr getirmeyen ve doğruya varmayan kimselerdir….”

[1] Mektûbât:1/185, 113. Mektûb

[2] [Ahmed,3/3….Buhârî, Rikâk.32, Dârimî, Rikâk.54], Mu’!cem (Concordance):2/140

[3] [Timizî, Hâkim ve Taberânî Safiyye radıyallâhu anhâ’dan rivâyet ettiler], İmâm Celâleddîn es-Süyûtî, el-Minha fî’s-Sibha, -el-Hâvî li’l-Fetâvâ içinde-:2/37-38

[4] [İbnü Hibbân, Sahîh, Taberânî, el-Kebîr, Nü’mân b. Beşîr’den. İsnâdı sahîhdir.], Münâvî, et-Teysîr:1/36-37

[5] [Tirmizî, İbn-i Mâce ve Hâkim Atıyye es-Sa’dî’den. Tirmizî “Hasen ve Ğarîbdir” dedi], Münâvî, et-Teysîr:2/503

[6] [Buhârî, Sahîh, Rikâk:38 Ebû Hureyre’den], Kenzü’l-‘Ummâl:7/770

PDF'e AktarYazdır

Web sitemiz çerezleri kullanmaktadır.