Kabirlerin Üzerine Türbe İnşâ Etmenin Hükmü

Âlimler, kabir üzerine kubbe, türbe, bina gibi şeyler yapma ko­nu­sunda farklı görüşler ileri sürmüşler­dir.

Hanefî, Mâlikî ve Şâfiîlere göre, özel mülkiyete tâbi topraklardaki ka­birlerin üstüne gösteriş ve övünme maksadıyla ev, kubbe, türbe yapmak haram, böyle bir maksat yoksa mekruhtur. Özel mülkiyet altında olmayan umumi mezarlık­larla sahiplerinin mezarlık için vakfettik­leri topraklardaki kabirler üzerine bina vb. bir şey yapmak ise her iki durumda da haramdır. Hanbelîler, böyle bir ayırım yapmaksızın bunu harama yakın derece­de mekruh görürler.

Mezarlık içinde mes­cid yapılması veya namaz kılınması diğer mez­heplere göre mekruh iken, Hanbelîler bunu harama yakın derece­de mekruh görürler.

İmâm Şafiî El-Ümm kitabında şöyle demiştir: Ben, kabrin üzerinde mescid yapılmasını ve üzeri düzgün olmadığı halde düzeltilip üstünde na­maz kılınmasını, yâhut da ona doğru namaz kılınmasını mekrûh görürüm. Şâyet ona doğru namaz kılsa bu ona kifâyet eder/namazı kılınmış sayılır, ama edepsizlik yapmış olur.

İmam Nevevî, yapılan bina kişinin kendi mülkü üzerinde ise mekruh, umûma ait bir kabristanda ise haramdır der.

Bir kısım İslâm âlimleri meşayih, ulema ve hükümdarların üzerine türbe yapılmasını caiz görmüşlerdir.

Ali el-Karî şöyle der: “et-Tûrbeştî şöyle demiştir: “(Kabirler üzerine bina yapmaktan nehyedilmesi) iki noktaya ihtimallidir. Birincisi, kabrin kendisinin taş ve benzeri şeylerle bina edilmesi, ikincisi de, kabrin üstüne çadır gibi bir şey yapılması. Bir faydası olmadığı için bunların ikisi de nehyedilmiştir.”

Ali el-Kârî, meşhur meşâyih ve ulemâ kabirleri üzerine in­sanların ziya­ret ve istirahati için kub­be ve türbe yapılmasının Selef âlimleri tarafından caiz görüldüğünü kaydeder. [1]

“Ben (Ali el-Karî) derim ki: Bu ifadeden elde edilen netice şudur: Eğer (meyyit için) Kur’an okuyan kimselerin (güneş, yağmur vb. etkilerden korunmak maksadıyla) oturması için yapılırsa (çadır vb. bina) nehyedilmiş değildir. İbnu’l-Hümâm şöyle der: “Kur’an okuyucularının (“kari”lerin) Kur’an okusunlar diye kabrin yanına oturtulmalarının hükmü konusunda ihtilaf edilmiştir. Tercih edilen görüş bunun mekruh olmadığıdır.”

“Ulemamızdan bazı şarihler şöyle demiştir: “Selef, insanlar ziyaret ve içinde oturarak istirahat etsin diye meşhur ulema ve meşayıhın kabirlerinin üstüne bina yapılmasının mübah olduğunu söylemiştir…” ( Ali el-Kârî Mirkâtü’l-Mefâtih, IV, 156)

Hanefî fakihlerinden İbnü’l-Hümâm da kabrin yanında Kur’an okurken oturmak için böyle bir mekânın yapılma­sının tercih edilen görüşe göre mekruh değil caiz olduğunu [2] söylemiştir.

Hanefi fıkıh âlimi Ebul Kasım es-Semerkandi, Cami-ul Fetâvâ isimli eserinde, İmam Süyuti, Tenvir’de, “Kabir üzerine kubbe yapmak mekruh değildir” diyorlar.

Fıkıh âlimi Halebi İbrahim, Halebi-yi Kebir’in sonunda, âlimlerin, bü­yüklerin kabirlerini korumak için türbe yapmak caizdir diyor.

İmam-ı Şarani, Mizan-ül Kübra’nın ve İbni Abidin Ukud-üd-dürriyye’nin so­nunda kabirleri korumak için türbe yapmanın caiz olduğunu bildirmişler­dir. [3]

el-İhkâm’da Câmi’u’l-Fetâvâ’dan şöyle nakledilir: “Denildi ki, meyyit, meşayıhtan, ulemadan ve sadattan olursa mekruh değildir.” Ancak bu hüküm, meyyitin vakıf kabristandan başka bir yere gömülmesi durumu için geçerlidir. Nitekim bu husus açıktır.”

Beyt’ul Mukaddes’in etrafında bulunan peygamber mezarları; mesela Hz. Davud’un (a.s) bugün Kudüs’te bulunan türbesi, Hz. İbrahim’le (a.s) evlatları Hz. İshak (a.s) Hz. Yakup (a.s) ve Hz. Yunus’un (a.s) bugün Filis­tin’in El-Halil bölgesindeki mübarek mezarları İslam’dan önce görkemli türbeler ve külliyeler halindeydi; İslam’da bu topraklar fethedilince Müs­lümanlar o mübarek türbelere saygı ve hürmet göstermiş, onları korumuş­lardır.

Semhudi’nin yazdığı üzere 2. yy.’da yaşayan Abdulaziz b. Muham­med’in zamanına kadar Sa’d b. Muaz’ın mezarı üzerinde inşa edilen bir kubbe vardı.[4]

Fakihlerin bazıları, kabre yazı yazıl­masını yasaklayan hadislerden ha­reketle [5] ma­hiyeti kabir üzerine yazı yazmayı mekruh saymıştır. Hanefî­lere ve diğer ulemâdan bazılarına göre ise ölü­nün kabrinin kaybolmaması, saygı duyulup çiğnenmemesi için gerekirse yazı yaz­makta bir sakınca yok­tur; çünkü hadiste­ki yasağa rağmen icmâ derecesinde bir uygulama ile kabir taşlarına yazı yazıla gelmiştir. Hâkim en-Nisâbûrî, bu konu­daki riva­yetlerin sahih olmasına rağmen uygulamanın bunlara göre gelişmediği­ni, bütün Müslümanların önderlerinin kabirleri üzerine yazılar yazıldığını ve bu durumun halefin seleften devraldığı bir uygulama olduğunu belirtir. [6]

Ebû Dâvud’un ceyyid bir isnadla naklettiği şu rivayet de bu konudaki uygulamayı takviye etmektedir: “Resulullah (s.a.v) bir taş alıp Osman b. Maz’ûn’un kabrinin başına koydu ve “Bununla kardeşimin kabrini tanıyacağım ve ailemden vefat edenleri onun yanına defnedeceğim” buyurdu.” Zira yazı, kabri tanımanın yoludur. Evet, anlaşılmaktadır ki, kabre yazı yazma konusunda ruhsat bulunduğuna dair amelî icma, genel olarak yazıya ihtiyaç bulunması durumuyla sınırlıdır…”

Nüfusun çoğaldığı, kabirlerin birbirine bitişik olarak kazılmaya başladığı, dolayısıyla hangi kabrin kime ait olduğunun karıştırılmasının neredeyse kaçınılmaz hale geldiği günümüzde, kabri tanımak için üzerine yazı yazılabilecek bir taş dikmenin ve mevtanın adını yazmanın bir sakıncası olmasa gerektir. Zira Efendimiz (s.a.v) kabri tanımak maksadıyla başına taş koyduğuna göre, maksat kabri tanımak, başkasının kabriyle karışmasını engellemektir. Bu maksat o zaman kabrin başına alelade bir taş dikmekle gerçekleşmiştir. Ancak aynı uygulamayı bugün devam ettirmek mümkün değildir. Zira on binlerce mezarın bulunduğu bir kabristanda kabirlerin başına alelade taş dikmenin maksadı hasıl etmek şöyle dursun, iyice güçleştireceği izahtan varestedir. Bu durumda bir nevi zaruret hali oluşmuştur. Zaruretler halinde haramların bazen helal bazen mubah olduğuğu göz önünde bulundurulmalı.

Hâkim’in tesbitini naklettik­ten sonra bu hususun Osman b. Maz’ûn’la ilgili hadisle daha da kuvvet kaza­nacağını söyleyen İbn Âbidîn, yazının an­cak yukarıda belirtilen gerekçelerle yazı­labileceğini, kabir taşına âyet, şiir ve ölü­yü öven yazıların yazılmasının mekruh olduğunu ifade eder. [7]

 


[1]Ali el-Kârî Mirkâtü’l-Mefâtih, II, 372;. İbn Âbidîn, I, 237

[2] Fethu’l-Kadîr, 1,473

[3] www.gurabamecmuasi.com/…/kabirlerin-uzerine-kubbe-yapmak.pdf

Kabirlerin Üzerine Cami ve Kubbe Yapmanın Yasak Değil de Müstehâb Olduğuna Dâir Delîlleri anlatan bir yazı vardır.

[4] Keşfu’l-İrtiyab, s.383.

[5] Müslim, Cenâiz: 94, 95; Ebû Dâvûd, Cenâ’iz: 76; Tirmizî, Cenâ’iz: 58

[6] el-Müstedrek, I, 370

[7] Reddü’l-muhtar, 11, 237-238 www.gurabamecmuasi.com/…/kabirlerin-uzerine-kubbe-yapmak. Abmed Sıddîk el-Ğumârî Ter:Abdulfettah Hasanoğlu