Zekat ve Nisap Günü

[1]”  buyurduğu halde İslam beldelerinde hala batı taklidi kapitalist düzene uyularak faiz müesseselerinin yaygınlaştırılıp teşvik edilmesi, onlar adına acizlik, zekât müessesesi adına ise bir yıkımdır. Zira terviç edilen her faiz muamelesi Müslüman zihniyetinde zekâtın köreltilmesi ve öldürülmesi anlamına gelmektedir. Allah Teâlâ’nın, zekât-faiz işlemlerini karşılıklı olarak zikretmiş olması söylediğimizin mesnedi olması açısından yeterlidir.

[2] Ebû Hanife (ö.150), Ebû Yusuf (ö.182) ve İmam Muhammed (ö.189) (Allah onlara rahmet etsin)’e göre sene basında nisap miktarına ulasan mal, sene sonunda yine aynı nisap miktarına sahip ise havelan-ı havl gerçekleşir. Yıl içerisinde malın nisap miktarının altına düşmesi havelan-ı havli bozmayacağı gibi zekâtını da düşürmez. İmam Züfer (ö.158) (Allah ona rahmet etsin)’e göre ise senenin devrinde malın yıl boyunca nisap miktarının altına düşmemesi gerekir. Nisabın altına düştüğü takdirde hem havelan-ı havl bozulur hem de zekât düşer[3]

[4]para değerine veya o kadar para yapacak ticari mala sahip olan kişiler, Şer’an zengin sayılırlar. Ve zengin oldukları bu günü, hicri takvime göre kayıt altına alıp belirlemelidirler. Aksi halde zekâtlarını tam olarak hesaplamaları mümkün olmayacaktır. Bu mesele bilinmese ve uygulanmasa, verilen zekâtların geçerli olacağında her hangi bir kuşku söz konusu değildir. Fakat bu mesele günümüzde uygulama açısından unutulmuş olduğundan birçok kişi ya, vermesi gereken bir miktar zekâtı vermiyor, bir kısmı da üzerlerine vacip olan zekâttan daha fazla bir miktarı ilave olarak zekât veriyor. Bu yüzden zengin oldukları günü kesinlikle kayıt altına alıp belirlemelidirler. Böyle bir günü belirlemek, Şer’i bir yükümlülüğün yerine getirilmesi için gerekli olduğundan vacip hükmündedir.

[5]

[6]