Resule İtaat Ne Demektir?

Kur’ân’da açıkça geçen Resule İtaat ne demek, nasıl demek? Neden Efendimiz Aleyhisselatü vesselam ismiyle değil de Resul olarak zikredildi, neden Kur’âna itaat edin denmedi de Allâh’â ve Resulüne itaat edin denildi? Üveys AKI Hoca Efendiden yine kolay okunabilir, net anlaşılabilir, her seviyeye açık bir yazı.

Resule İtaat Edin Dendi!

Allahu Teâlâ “Muhammed kuluma itaat ve ittibâ edin, onu örnek alın” demek yerine, “Resulüme itaat ve ittibâ edin, O’nun hükmüne boyun eğip kendisine muhalefet etmeyin ve onu örnek alın” diyerek kendisinin elçilik sıfatına vurgu yapmıştır.

Bunun sebebi; O’nun beşer olmasından kaynaklanan halleriyle, ondan din nâmına sâdır olan kavil, fiil ve takrirlerin arasının ayrılmasıdır.

Yoksa “Resul” denilmesi, itaat olunmak bakımından, Kur’ân ile Sünnetin, yâni Allâh ile Elçisinin arasını aslâ ayırmak maksadına mâtuf değildir. Zaten “Kur’ân’a itaat ederim, Sünnet beni bağlamaz” demek, öncelikle Kur’ân’ın kendisine aykırı olacaktır!..

İsim Değil Resul Denmesi

Eğer ki Allâh-u Teâlâ “Resul” lafzıyla risâlete atıf yapmasıydı, biz örfü, âdetleri, hissiyâtı ve tüm beşerî hayâtı ile Peygamberimize tıpatıp uymakla mükellef olup, sosyal hayâtı dumûra uğratan ve toplumsal açıdan yaşanması neredeyse imkânsız olan bir dinle karşı karşıya kalırdık.

Kur’ân’a baktığımızda hangi ayette Allâh’a itaat emredilmişse, yanında Resule itaat de emredilmiştir.

Bunun nedeni şudur ki;

“Allâh’a itaat” emrinden, sadece Kur’ân ayetleriyle yetinmeyi anlayacak olursak, bu durumda murâd-ı ilâhiye mutâbık şekilde Allâh’a itaat etmiş olmayız.

Çünkü Allah’u Teâlâ Peygamberine sâdece Kur’ân indirmeyip, aynı zamanda Hikmet indirmiş ve bilmediklerini ona tâlim ettirmiş (öğretmiştir).

“…Allâh, sana Kitâbı ve Hikmeti indirmiş ve sana bilmediğin şeyleri tâlim ettirmiştir.” (Nisa 113)

Kur’ân’a Denmeyip Resule İtaat Denmesi

Şu durumda herhangi bir kişi, Sünnetin tefsir ve tafsil ediciliği olmadan, yalın olarak ayetler üzerinden kendisine bir din inşâ etmeye kalkarsa, her ne kadar elinde Kur’ân’ın salt metni bulunuyor olsa da kendisine Hikmet indirilmediği ve din nâmına bilmediklerini tâlim etmediği için, hem îtikaden hem de amelen eksik ve yanlış bir din yorumu ortaya çıkacaktır.

Hattâ öyle ki, âyetlerin altını bir çok noktada nefsinin hevâsı ile doldurmak zorunda kalacağından, mealcilerin îtirâz ettikleri “Allah’ın hükmüne ortak olma” durumu, asıl bu şekilde meydana gelmiş olacaktır.

Zîrâ Allâh-u Teâlâ, Resulüne sadece Kurân’ı eksiksiz şekilde tebliğ etme görevi vermemiştir. Müslümanlara Kur’ân’ı okumanın yanında, ayrıca onu tâlim ettirmek, kendisine indirilen Hikmeti öğretmek ve onları kötülüklerden arındırmak görevleriyle de mükellef tutmuştur.

Kur’ân ve Hikmet Verildi

”Nitekim kendi aranızdan, size âyetlerimizi okuyan, sizi her kötülükten arındıran, size Kitap ve Hikmeti tâlim ettiren, ayrıca bilmediklerinizi de öğreten bir Resul gönderdik.” (Bakara 151)

Bu sebeple, Kur’ân ile birlikte indirilmiş olan Hikmetin, Sünnet diye tanımladığımız bir çeşit ilâhî Kur’ân tefsiri ve tafsilâtı olduğu son derece açıktır.

Bunun bir delili de; “Evlerinizde Allâh’ın Âyetlerinden ve Hikmetten okunanları hatırlayın…” (Ahzab 34) âyetidir.

Buradan, Hikmetin de aynı ayetler gibi tilâvet edilebilen, yâni dille diğer insanlara aktarılabilen bir şey olduğunu anlıyoruz. Dolayısıyla Kur’ân hâricinde indirilmiş olan “Hikmet”, bir çeşit kâbiliyet veya bilgelik, yahut da ayetlerin zımnında bulunan soyut bir kavram değildir.

Hikmet, Sünnet Olarak Bize Aksetti

Ayrıca indirilmiş olan bu Hikmetin, sâhâbe ve selef ulemâ tarafından Sünnet olarak algılandığı da tefsirlerimizde kayıtlıdır. Dileyen Ahzab 34. Ayete çeşitli tefsirlerden bakabilir.

“Onu çarçabuk almak için dilini kımıldatma. Şüphesiz onu toplamakda, okutmakda bize aittir. O halde, biz onu okuduğumuz zaman, sen okunuşunu takip et. Sonra muhakkak ki, o (Kur’ân’ı) açıklamak da bize aittir.” (Kıyame 16 -19)

Bu ayetlerde de, Kur’ân’ın açıklanmasının Allâh’a ait olduğunu ve vahiyle Peygamberimize ulaşacağını görüyoruz.

Lâkin Kur’ân’da geçen emirler, yasaklar ve diğer bilgilerin detaylarına dair gelen bu ilâhî açıklamaların, tamamen Kur’ân’ın içinde olması gerekseydi, “onu açıklamak da bize aittir.” ayetinin pek bir manası kalmazdı (Allâh-u alem). Çünkü Kur’ân’da zâten var olan detaylı izahatın, tekrar açıklanmasına gerek olmazdı.

Netîce

Son olarak şunu da eklemek isterim ki;

Kuran’daki “Resul” lafzı, robotik bilgi taşıyıcısı, ara kablosu gibi bir anlama gelmeyip, “Belli bir vazîfe ile gönderilen kişi” mânâsına gelmektedir. Bakara 151’de “Erselnâ fîkum Resulen” kısmında bunu görebilirsiniz. Buradaki “Resul” lafzıyla aynı kökten gelen “Erselnâ” lafzı “gönderdik” anlamındadır. Tabii ki bu gönderiliş belli bir vazife iledir ki bu vazîfenin neleri kapsadığını da yukarda zikretmiş ve bir ayetle de delillendirmiş idim.

Hâsıl-ı Kelam;

“Kim Resule itaat ederse, Allâh’a itaat etmiş olur.” (Nisa 80)

Ancak Resule itaat etmek yerine, sâdece Kur’ân ayetleri ile yetinmeye çalışırsa, bir çok noktada Allâh’a itaat etmiş olmak yerine, kendi yorumlarıyla altını doldurduğu ayetlere tâbî olacağından, yüzlerce, hattâ binlerce farklı din fraksiyonları ortaya çıkacak, ama hiçbiri Allâh’ın bizden istediği din olmayacaktır..!

Nisa 80. Ayetin, “Kim Resule itaat ederse” yerine, “Kim -Kur’ân’a- itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur” biçiminde gelmeyişinin ve hiçbir ayette “sadece Kur’ân’dan mesulsünüz” gibi tahsisli bir ifâde bulunmayışının hikmetlerinden biri de bu olsa gerek!