Tevessül Hakkındaki Hadîslerin Tahriçleri – 11. Bölüm

6. HADİS

Ebû Saîd el-Hudrî Hadîsi

Resûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki:

من خرج من بيته إلى الصلاة فقال اللهم إني أسألك بحق السائلين عليك وأسألك بحق ممشاي هذا فإني لم أخرج أشراً ولا بطراً ولا رياءً ولا سمعة وخرجت اتقاء سخطك وابتغاء مرضاتك فأسألك أن تعيذني من النار وأن تغفر لي ذنوبي إنه لا يغفر الذنوب إلا أنت أقبل الله عليه بوجهه واستغفر له سبعون ألف ملك.

“Kim evinden namaza çıkar da ‘Ey Allahım!.. Şüphesiz ki ben Sen­den, (sen­den) isteyenlerin Senin üzerindeki hakkı ile istiyorum… Bu yürüyüşüm hakkıyle Senden istiyorum… Şubhesiz ki ben iftihar etmek içinde çıkmadım, kendimi beğenmişlik sebebiyle de çıkmadım, gösteriş için de duysunlar diye de çıkma­dım… Gazabından ve kızmandan ko­runmak ve rızanı aramak için çıktım… İşte bu yüzden Senden beni ateş­ten koruman ve bana günahlarımı bağışlamanı istiyorum… Çünkü kesin­likle günahları Senden başka bağışlayacak olan hiçbir kimse yoktur’ derse, Allah vechiyle ona döner ve onun için yetmiş bin melek istiğfar eder. “

عن أبي سعيد الخدري قال: قال رسول الله (ص):

(من خرج من بيته إلى الصلاة فقال: اللهم إني أسألك بحق السائلين عليك، وأسألك بحق ممشاي هذا فإني لم أخرج أشراً ولا بطراً ولا رياءً ولا سمعة وخرجت اتقاء سخطك وابتغاء مرضاتك ، فأسألك أن تعيذني من النار وأن تغفر لي ذنوبي ، إنه لا يغفر الذنوب إلا أنت أقبل الله عليه بوجهه واستغفر له سبعون ألف ملك ) .

İbnu Mâce Sünen’inde () şöyle dedi:

Bize, Muhammed İbnu Saîd İbni Yezîd İbni İbrâhîm et-Tüsterî tahdîs (sözlü olarak rivâyet) etti. O, bize Ebû’l-Cehm Fadl İbnu’l-Muvaffak tahdîs etti (dedi.) O, bize, Fudal İbnu Merzûk, Atıyye’den, (O da) Ebû Saîd el-Hudrî’den şöyle dediğini rivâyet etti:

Resûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki:

(Yukarıdaki hadîs..)

Bunu Ahmed, El-Müsned’de (3/21) Yezîd İbnu Hârûn’dan, İbnu Huzeyme Et-Tevhîd’de (17,18) İbnu Fudayl İbni Ğazevân ve Ebû Hâlid el-Ahmer’den, Taberânî, Ed-Duâ’da (2/990), İbnu’s-Sünnî, Amelü’l-Yevm ve’l-Leyle’de (sh:40) ikisi de Abdullah İbnu Sâlih el-İclî’den, Beğavî, Ali İbnu Ca’d’ın hadîsinde (Müsnedinde) (), Yahyâ İbnu Ebî Kesîr, Yezîd İbnu Hârûn’dan, Mısbâhu’z-Zücâce’de (1/99) geldiği üzre Ahmed İbnu Menî’, Yezîd İbnu Hârûn’dan, Beyhakî, Ed-Deâvâtü’l-Kebîr’de (sh:47) Yahyâ İbnu Ebî Kesîr’den, hepsi Fudayl İbnu Merzûk’dan, (O), Atıyyetü’l-Avfî’den, (O da) Ebû Saîd el-Hudrî (Radıyallahu anhu)’den merfû’ olarak rivâyet ettiler.

Bunu -Emâlî’l-Ezkâr’da (1/273) yer aldığına göre- İbnu Ebî Şeybe, el-Musannef’de (10/211-212), Vekî’ ve Ebû Nuaym el-Fadl İbnu Dükeyn’den, (Vekî’ ve Ebû Ebû Nuaym’ın) her ikisi de Fudayl İbnu Merzûk’dan, (O da) Ebû Saîd el-Hudrî’den mevkûf olarak rivâyet etmiştirler ki, inşallah açıklaması geleceği üzre zayıf bir vecihdir.

Bu hadîsin isnâdı hasen hadisin şartındandır; onu hadis hafızların­dan bir topluluk hasen bulmuştur.

Onlardan bazıları şunlardır:

Hâfız Dumyâtî, el-Metceru’r-Râbih fî Sevâbi’l-Ameli’s-Sâlih’de (sh:471-472)

Hâfız Munzirı’nin şeyhi Hâfız Ebû’l-Hasen el-Makdisî. Nitekim Et-Terğîb ve’t-Terhîb’de (3/273) böyle yazılmıştır.

Hâfız İrâkî, İhyâ Hadîslerinin Tahrîci’nde (1/291), Hâfız İbnu Hacer, Emâlî’l-Ezkâr’da (1/272), Hâfız el-Bûsîrî, Mısbâhu’z-Zücâce’de (1/99) şöyle dedi:

Lâkin onu İbnu Huzeyme, Sahîh’de Fudayl ibnu Merzûk yoluyla rivâyet et­miştir ki bu ona göre sahîhtir. (el-Bûsîrî’nin sözü bitti.)

Bunlar altı hadîs hâfızı… Allah Teâlâ onlara rahmet eylesin… Hadîsi sa­hih veya hasen buldular; onların kavli kabûle, yanında durulmaya ve kulak verilip kanranılmaya layıktır. İnşallah ismi geçen hâfızların ve onlara uyan­ların gittik­leri yolun doğru olduğunu okuyanlara açıklayacağız. Lâkin hadîsin illetli bulun­duğu şeylerin zikredilmesi, sonra da Allah teâlânın yardımıyla onlara cevâp ve­rilmesi lâzımdır.

Hadîs (yeni yetme bir takımları tarafından) üç illetle illetlendiril­miştir:

Birincisi ve ikincisi, Fudayl İbnu Merzûk ve Atıyye hakkında (cerh ile) konu­şulması, üçüncüsü de mevkuf rivâyetinin merfûa tercîh edilmesi… Nitekim böyle iddiâ ettiler…

FASL

Fudayl İbnu Merzûk’a gelince…

O, Müslim’in Sahîh’indeki râvîlerindendir ve onu imâmlardan bir top­luluk sika bulmuşlardır.

Onlardan bazıları:

İclî, Sikât’ında (384)… “Hadîsi câizdir, sikadır” dedi.

Süfyân es-Sevrî ve Süfyân İbnu Uyeyne onu sika bulmuşlardır.

İbnu Adiyy, el-Kâmil’de (6/2045) şöyle demiştir: Fudayl’in hasen (gü­zel) hadîsleri vardır; onda hiçbir be’sin/zararın olmadığını umuyorum.

Ahmed, el-Cerh’de (7/75) olduğu gibi, “(Hakkında) hayırdan başka bir şey bilmiyorum” dedi.

Büyük hâfız el-Heysem İbnu cemîl, “Zühd ve fazîlet bakımından hidâyet imamlarından idi” dedi.

Bu övgüyü ancak râvîlerin biricik olanlarında bulabilirsin.

İbnu Şâhîn onu Es-Sikât’a (sh:185) sokmasıyla sika bulmuştur.

Keza İbnu Hibbân da onu sika bulmuş ve Es-Sikât’ta (7/316) zikret­miş­tir.

Bunlarla beraber, sika bulmasını kabûl etmekte insanların söz birliği ettiği zât da –ki Müslim (rahimehullahi teâlâ)’i kasdediyorum- onu sika bu­lup Sahîh’ine sokmuş ve O’nunla ihticâc etmiştir. Cerh ve ta’dîl imâmı Yahyâ İbnu Maîn’e gelince… Talebelerinden beş tanesi ondan Fudayl İbnu Merzûk’un sika oldu­ğunu nakletmişlerdir:

Osmân İbnu Saîd ed-Dârimî, ondan nakille “O’nda hiçbir beis yoktur” demiş­tir.

Abbâs ed-Dûrî, ondan nakille “Sikadır” demiştir.

Abdulhâlik İbnu Mansûr, ondan nakille “Hadîsi elverişlli olan bir zattir” de­miştir.

İbnu Muhriz, ondan nakille “Suveylihdir” (sâlihçıktır) demiştir.

Ahmed İbnu Züheyr İbnu Ebî Hayseme’ye gelince… Bir defasında “Si­ka­dır” dedi; başka bir defasında da “Zayıftır” dedi.

Sika kabûl etmesi kabûl edilmeye lâyık olandır; çünkü o, İbnu Maîn’den yapı­lan diğer umumi rivâyetlere uygundur ve bilhassa diğer kim­selere de muvâfıktır..

Cerh ve ta’dîl imamları işte bunlardır; onu ta’dîl ve kabûl ettiler. Müs­lim, onunla Sahîh’inde ihticâc etti. Onların sözünde makbul olan budur (tadildir.)

FASL

Fıdayl’ı cerhedenlere gelince… Onlar iki kısımdır:

Hâkim, “Suâlâtü Mes’ûd es-Siczî” isimli eserinde şöyle dedi: “Fudayl İbnu Merzûk, sahîh’in şartından değildir; bu yüzden Müslim’e onun hadîsini Sahîh’de rivâyet etmesi sebebiyle ayıblama gelmiştir.”

Derim ki (Muhaddis Mahmûd Saîd) :

Bu Hâkim’in nazarındadır; Müslim İbnu Haccâc’ın nazarında değil… Bu ilimde Müslim’in kavli Hâkim’in kavlinden önce getirilmiştir. Sonra, Hâkim­’in (bu) sözü hiçbir şekilde cerhi göstermez. Hâkim, Buhârî ve Müslim’in bazı râvîlerin hadisini sahîhlerinde rivâyet etmelerini nice kez ayıblamıştır; ama buna iltifat edilmemiştir. Nitekim sen bunu Mustalah ve ricâl kitablarında uzun bir şekilde işlendiğini bulacaksın. Üste­lik Hâkim, Fudayl İbnu Merzûk’un rivâyetini el-Müstedrek’te (3/70) sahîh bulmuştur.

Tenbîh:

Zehebî, Siyeru A’lâmi’n-Nübelâ’da (7/342) “Müslim onun hadisini an­cak mütâbi’lerde rivâyet etmiştir” dedi. Muallimî de “Mevzûâtü’ş-Şevkânî”de ona, onu tenkıd ederek (iyiyi kötüden ayırarak) değil de taklîd ederek uydu.

         İkincisi:

Ebû Hâtim er-Râzî, (el-Cerh: 7/75’de) “Sadûktur, hadîsi salihtir, çok yanılır, hadîsi yazılır” dedi. İbnu Ebî Hâtim, “Onunla ihticâc edilir (mi)?” diye sorunca, “Hayır” dedi.

Derim ki: Ebû Hâtim er-Râzî’nin teşeddüdü (katı davranışı) gizli bir şey değildir. O kad-ar ki, onun hakkında Hâfız Zehebî, Siyeru A’lâmi’n-Nübelâ’da (13/81) -ki O, Hâfız İbnu Hacer’in de onun hakkında dediği gibi, tam bir araştırma sahibidir şöyle demiştir: Ebû Zür’a’nın cerh ve ta’dildeki sözü çok hoşuma gider; üzerinde vera ve ha­berdarlık açıkça görülür. Arkadaşı Ebû Hâtim ise öyle değildir; O, cerrâhdır (aşırı ayıblayıcıdır.)

Zehebî, yine “Siyeru A’lâmi’n-Nübelâ”da (13/260) şöyle demiştir: “Ebû Hâtim bir adamı sika kabul ederse sözüne iyi yapış; çünkü o, an­cak hadîsi sahîh olan bir kimseyi tevsik eder. Şâyet bir adamı leyyin bulursa veya hak­kında ‘Onunla ihticac edilmez’ derse, onun hakkında başkalarının ne dedi­ğini görene kadar dur. Bir başkası onu sika bulduysa Ebû Hatim’in cerhi üzerine bir hükün dayandırma. (O’na bakarak zayıf olduğunu söy­leme.) Çünkü O, râvîler hakkında müteannittir (zayıflıkla suçlamayı aklına koyduğu kimseyi ne şekilde olursa olsun karalamaya kalkışan biridir.) Sahîh kitâpların ricâli hakkındaki bir tâife için ‘Hüccet değildir’, ‘Sağlam değildir’ ve benzeri sözler söylemiştir.”

Hatta İbnu Teymiyye, ziyaret hakkındaki risâlelerinde (sh:88) şöyle demiştir: “Ebû Hâtim’in (bir râvî hakkında) ‘Hadîsi yazılır, onunla ihticac edilmez’ sö­züne gelince… Ebû Hâtim bu gibi sözleri Sahîhayn’in ricâlinden birçoğu hakkında söyler. Bu onun ta’dîldeki şartının zor olmasındandır; O’­nun ıstılâhındaki ‘hüccet’ ilim ehlinin cumhûrunun ıstılâhındaki ‘hüccet’ değildir.”

İbnu Abdi’l-Hâdî, “Et-Tenkîh”de () şöyle söyledi:

Ebû Hâtim’in ‘Onunla ihticâc edilmez’ sözü de zarar vermez; çünkü O, sebebi zikretmemiştir. onun bu ifadesi sebeb açıklamaksızın sahih ki­tapların Hâlid el-Hazzâ ve başka sika ve sağlam râvîlerinin birçoklarının hakkında tekerrür etmiş­tir. Allah en iyisini bilir.” Nasbu’r-Râye’den (2/439) son buldu. O halde Ebû Hâtim cerhde şiddetli ve katı davranırsa, bu, umûmî bir cevabdır. Bir kimse şöyle de diyebilir:

Ebû Hâtim, Fadl İbnu Merzûk’un cerhinin sebebini açıklamıştır; o da “çok yanılır” sözüdür.

İbnu Hibbân da onu “es-Sikât”da zikredince Ebû Hâtim’in sözünü aldı ve “Hata edenlerden idi” dedi.

Bunun yeri hususi cevabdır ki o da şudur:

Eğer Ebû Hâtim’in sözünü kabûl edecek olursak, tevsik edilen ravinin hadi­sinde bulunan yanlışlık onu sika olma haddinden çıkarmaz. Ancak yanlışlık çok ve ona galib olursa o ayrı. Yanlışlık az olursa, (bu yanlışlık) onu, hadîsi sahih ka­bul edilen sikanın haddinden çıkarmaz; lâkin hadîsi sahih hadisin en üst tabaka­sından olmaz; aksine ikinci tabakadan olur. Çünkü mukarrer olduğu gibi sahih hadis kısımlara ayrılır ve onun için birta­kım dereceler bilinmektedir. İbnu Hibbân, İbnu Huzeyme ve başkaları gibi bazı âlimler de hasen hadîsi sahihin içine yerleştirmişlerdir.

Eğer denilse ki;

Bu dediğin, şayet yanlışı az bir kimse olursa kabûl edilebilir; halbuki Ebû Hâtim er-Râzî onu çok yanılmakla vasfetmiştir.

Şöyle derim (Mahmud Saîd el-Memduh) :

Bu teannüt ve teşeddüdünün (ne olursa olsun raviyi cerhetmek düşün­ce­sinde olmasının ve haddinden çok şiddetli davranmasının) delillerinden­dir. Bu­nun en açık delili de, O’nu sika olmakla vasfeden imamlar -ki onlar, Sufyân-i evrî, Süfyân İbnu Uyeyne, Yahyâ İbnu Maîn, Ahmed İbnu Hanbel, Heysem İbnu Cemîl, Müslim İbnu Haccâc, İbnu Adiyy ve İbnu Şâhîn’dir- çok yanlışları şöyle dursun az yanlışlarından bile bahsetmediler. Bu da iki yönün var olduğunu gös­termiştir.

Birincisi: Hâfızlardan yedi kişi bu adamın tevsikıne hükmetmekte ve vehimle­rinden hiçbir şey zikretmemektedirler.

İkincisi: Onlara muhalefet eden tek bir hâfız da -ki o, Ebû Hâtim er-Râzî’dir- ‘Çok vehmi vardır’ demektedir.

O halde bu râvî hakkındaki söylenen sözlerin tamamını geçerli için ve Ebû Hâtim’in bilinnen teannütü sebebiyle sen şöyle diyebilirsin:

Adam sikadır, hadisinde biraz vehim vardır; dolayısıyla da -inşallahu teâlâ- hadîsi hasen olan bir kimsedir veyahut da sahîhtir, ancak sahîhliğin birinci dere­cesinde değildir.

Nesâî’nin “zayıftır” sözüne gelince…

Şubhe yoktur ki bu, zikri geçen hâfız imamlardan bu kadar sayıda kimseden Fudayl İbnu Merzûk hakkında gelen ta’dîlin kabul edildiği yerde reddedilecek tefsir edilmeyen müphem bir cerh türünden bir cerhdir. Üs­telik Nesâî, -râvîler hakkında teşeddüt ve teannüdüyle bilinen bir kişi olma­sına rağmen- sünen’inde Fudayl İbnu Merzûk’un hadîsini rivâyet etmiştir. Artık iyi düşün…

SONRAKİ BÖLÜMDE 6. HADÎSİN TAHRİCİ DEVAM EDİYOR