Bir Şeyi Neden Göremeyiz, Duyamayız ve Anlayamayız?

BİR ŞEYİ NEDEN GÖREMEYİZ, DUYAMAYIZ VE ANLAYAMAYIZ ?
اَعُوذُ بِااللهِ مِنَ اَلشَّيْطَانِ اَلرَّجِيمِ بِسمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحيِم
اَلْحَمْدُ الِلّهِ رَبِّ الْعاَلَمِينَ وَالصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ عَلىَ سَيِّدِناَ مُحَمَّدٍ وَأَلِه اَجْمَعِينَ
?
Duymadıklarımızı
Ne Sebeble Duymayız?
Kulak, sağır, zedelenen, başka seslerle meşgul, kasden tıkanmış veya kirli olmakla, işitilecek ses, çok alçak, karışık, çok yüksek, çok uzak veya ma’dûm/yok olmakla, vasat da gürültülü, parazitli, bastıran başka seslerle doldurulmuş olmakla işitme tahakkuk edemez.
Anlamadıklarımızı
Hangi Sebeble Anlamayız?
Kalbimiz ve beynimizden her ikisi veya biri, ölü, zayıf, hasta veya başka şeylerle meşğûl olmakla, anlaşılacak şeyler, ağır ve zor, karışık ve anlaşılmayacak şekilde veya ma’dûm seviyesinde esâsen hiçbir şekilde anlaşılmayacak şeyler olmakla, vasat da, perdeli, dikkatleri dağıtıcı, başka şeylerle beyni ve yüreği meşgul edici ve kilitleyici olmakla anlama ve kavrama mümkün olamaz.
ben ise sizi ve hocanızı -ilim ahlakı bakımından- beni anlayacak, tartacak, değerlendirecek seviyede görmüyorum diyor. Bu dediği, ne acıdır ki, kat’î bir doğrudur… Çünki hakkı görmek için kör veya şaşı olmayan ve başka menfîliklerden uzak olan bir göze de ihtiyâc vardır… Asıl musîbet işte buradadır… Görmemek yukarıdaki sebeblerden biri veya birkaçı ile olur… Görenler Allah için konuşsun… Biz ilim ve ahlakda kemâl ve hattâ vasat seviye iddiâsında olacak kadar -hamd olsun- câhil ve ahlâksız değiliz. Hakîkî ilim ve ahlâk nümûnelerinin şaşırtıcı seviyelerini kitâblarda okurken ve bizzât görürken bu dediğimizin aksi düşünülemez. Ancak, sallanarak yürüyüp hezeyân nev’inden sözler söyleyen sarhoşun sarhoşluğunu anlamak için, Adlî Tıp Mütehassısı, ölüm derecesinde kıvranan bir hastanın hastalığını bilebilmek için de Tabîb-i Hâzık olmaya her halde ihtiyâc yoktur. O’nun istiğnâsı, isbât edilen hakîkatler karşısında yanlışta ısrârı, haklı tenkîdler sebebiyle nefsânî infiâli ve nakillerinde bilerek veya bilmeden vâki telbis/karıştırma üslûbu kendi ilim ve ahlâkının terâzisidir; bizim ayrıca bir şey söylememiz fazla olur…
İslâm düşmanı medyayı boykot etmek, Kur’ân’ın emridir; farzdır, diyor. Bu söz -vallâhi- doğrudur. Lâkin, şu medyayı basit bir maşa olarak kullanan, her an emrine âmâde kılan, itâatinden hiçbir zaman çıkarmayan ve onun hakîki âmiri olan Hristiyân ve Yehûdî âlemiyle hoşgörü ve diyalog naraları atmak neyin nesidir?.. Dedeleriniz onlara İslâm’ı şeref ve haysiyetleriyle teblîğ ediyorlardı. Teblîğ para etmezse, onlar dedelerinize alçaklık ve zillet içinde cizye veriyorlardı. O da olmazsa dedeleriniz onlara dost olma yarışına girmiyor, onlarla harbetme sevdasıyla yanıp tutuşuyordu. Onlar şimdi bizden intikam alıyorlar. “Müslümân” kızları kendi elinizle onların kabuklularına kocaya verebiliyorsunuz. Dedeleriniz bir Müslüman kadının ırzının kirletilmesini harb sebebi sayarken, bütün bir Ümmetin nâmusunu kendiniz pazarlamaya kalkışıyorsunuz. “İslâm âlemine karşı Haçlı seferi düzenliyorum” demekle “düşmanlık ağızlarından açığa çıktı; göğüslerinin gizlediği ise (bundan) daha da büyük.” Size yüklenen misyonun farkında değilsiniz herhalde…
وَصَلَّى الله عَلَى سيدنامحمد وَ عَلَى اَلِه وصحبه كلما ذكره الذاِكرون وغفل عن ذكره الغافلون وَ الْحَمْدُ ِللهِ رَبِّ الْعَالمَين