Allâh Dostlarının Zâhirde Küfür gibi Gözüken Sözleri – 2. Bölüm

Rahmetli şehid Bayram Ali Öztürk, tanıdığımız, sohbetlerini dinledi­ğimiz bir hoca efendiydi.

Çok ibadet eden, çok zikreden, sünnet-i seniyyeye son derece uyan ve herkesinayaklı kütüphane dediği, çok bilgili bir âlimdi. Son zamanlarında Allah’a olan aşkı, Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’a olan aşkı, o kadar çoğaldı ki, bir mecnun gibi içten, samimi duygularını şiirlerle ifade etmeye başladı.

Bayram Hoca’nın eski ciddiyetini bilenler, bu haline şaşırıyolardı. Bay­ram Hoca’nın internetteki sohbetlerine bakarsanız, ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.

Bir insandan küfür sözü duydugumuz zaman, şer’î ölçüde, önce onu sorgulamak gerekir.

Bayram Hoca’mızın, Muhammed = Allah sözünü söylediği zaman, ken­disi tepki almıştı. Şer’î ölçüde bunu sorgulamak gerekiyordu. Sorgulama cemaatin ileri gelenleri tarafından zamanında yapıldı.

Bayram Hoca, o anki duygularını ifade ederken maksadını aşan o sözü anlaşıldığı anlamda değil, başka bir şeyi ifade etmek için söylediğini ifade ederek şöyle dedi:

“Allah (Celle Celalühü)’ın benzeri, benzetilebilecek hiçbir varlık ol­madığı gibi, Muhammed Mustafa’nın müşebbehün bih yoktur, yani ma­nevi yönden benzetilebileceği hiçbir bir varlık yoktur. Benzetilememe yö­nünü ifade etmek isterken zahirde küfür olan bir söz söylemiş oldum. Asıl maksadım bu olmadığı halde maksadını aşan bu sözü söyledim.” diyerek hatalı olduğunu söyleyip hatasından dönmüştür.

Bu hadiseye, o cemaatten şahit olanlar vardır. Binlerce Müslüman Bay­ram Hoca’yı tanıyor, Müslüman olduğuna şahitlik ediyor. Bunun böyle oldu­ğunu anlamak için diğer videolarına bakmanız yeterli olacaktır.

Bayram Hoca ne demişti, önce ona bir bakalım:

“Muhammed Mustafa ona ben güneş diyemem güneş batar,

Muhammed Mustafa (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) su diyemem, su durdu mu kokar,

Muhammed Mustafa ekmek diyemem, ekmek durdu mu bayatlar,

Muhammed Mustafa çok leziz bir yemek diyemem, çünkü yemek durdu mu ekşir.

Muhammed Mustafa’nın müşebbehün bihi (benzeri benzetilebileceği kimse) yoktur.

Muhammed Mustafa’nın benzetilebileceği hiçbir bir varlık yoktur.

İmam Rabbani’nin (K.S.) buyurduğu gibi Muhammed Mustafa eşittir Allah, bir eti ve kemiği var farklı olarak o kadar…”

Bayram Hoca Allah (Celle Celalühü)’ın benzeri, benzetilebilecek hiç­bir varlık olmadığı gibi, Muhammed Mustafa’nın müşebbehün bih yoktur, yani manevi yönden benzetilebileceği hiçbir bir varlık yoktur. Benzeti­lememe yönünü ifade etmek isterken zahirde küfür olan bir söz söylemiş olduğunu asıl maksadının bu olmadığı, maksadını aşan bu sözü söylediğin­den dolayı hatalı olduğunu söyleyip hatasından dönmüştür.

Eti kemiği farklı demesi ise, et ve kemiğin tarifi var, birçok insanda et ve kemik var, tarifi mümkün olmayan bir şey değil. Onun için eti ve kemiği ayrı tutmuştur Bayram Hoca.

Mekkeli müşrikler bile Allah eşittir putlarımız dememişken insanlara tevhidi anlatıp yaşayan Bayram Hoca’nın o sözünü anladığımız manada eşit­tir diye anlayıp, yorumlamak büyük bir haksızlık ve aklı başında, ehli sün­net vel cemaat mezhebi mensuplarının yapacağı iş değildir.

Mevla Teâlâ (Celle Celalühü)’nın ilahlık yönüyle benzeri; Muhammed Mustafa’nın mahlûkat (yaratılmış)ların içinde manevi yönden benzeri olmadığı yönüyle (gibi) mecazen demek istemiştir.

Allah Teâlâ’nın isimlerinde, sıfatlarında ve fiillerinde tevhid derken biz bunun sadece Allah’a mahsus bazı özelliklerin kullara atfedilmesini değil, aynı zamanda mahlukata ait bazı özelliklerin de Allah’a atfedilmesi­nin tevhide zarar verdiğini hatırdan çıkarmamalıyız. Allah Teâlâ sıfatla­rında, emirlerinde, nehiylerinde, fiillerinde, hiçbir varlığa, hiçbir yaratıl­mışa benzemez.

Ayetlerde ve hadislerde geçen insanlar güler, Allah da güler, Onun eli vardır, kolu vardır, oturur, kalkar, kızar, güler, sevinir. Bu özellikler as­lında kullara mah­sus özelliklerdir. Allah Teâlâ hakkında bunun kullanılması mecazendir. Nasıl? Şimdi kızmak, gazaba gelmek nasıl bir şeydir? Gazaba gelmiş bir adamın ev­safı, hali nasıl olur? Yüzü kızarır, boyun damarları şişer, gözleri şişer, hiddetle­nir, kalp atışı hızlanır. Şimdi siz bunu hâşâ nasıl Allah Teâlâ’ya izafe edersiniz? Hâşâ Allah Teâlâ gazaplandığında böyle mi olur? Demek ki Allah Teâlâ’nın ga­zaplanması kullar hakkındaki bir fiilin, bir kelimenin Allah Teâlâ hakkında mecazi olarak kullanılmasından ibarettir

İTİRAZ

Böyle tevil mi olur? Neden o sözün zahirindeki küfür sözünü görmü­yorsun? derse,

CEVAP

Biz bu sözün küfür sözü olduğunu söylüyoruz zaten. Fakat ehli sünnet vel cemaat mezhebi mensupları olarak o küfür sözlerinden dolayı, o sözleri söyleyenleri tekfir etmeyiz.

Biz ehl-i sünnet itikadı gereği tekfirden uzak dururuz. Bunun için o sözlerin aslını araştırıp tevil etmeye çalışırız. Aynı Selef’in yaptığı gibi. Sele­fin yolundan gittiğini iddia edenlerinde böyle yapmaları beklerdik.

Hazreti Ömer (radıyallâhu anh) “Nasıl oldun Ya Hu­zeyfe” diye sorar. Huzeyfe (radıyallâhu anh): Ey müminlerin emiri! Fitneyi sever hakkı kötü gö­rür, namazı abdestsiz kılar oldum. Yeryüzünde ben bir şeye sahibim ama Allah-u Teala gök­lerde ona sahib değildir.

Bunun üzerine Ömer (radıyallâhu anh) sinirlendi, elindeki bir şeyle ona vurmak is­ter­ken tam o an Hazreti Ali (radıyallahu anh) içeri girdi ve Hazreti Ömer’i (radıyallahu anh) sinirli halde gördü. Dedi ki: Ey müminle­rin emiri hayırdır seni sinirli görüyorum? Huzeyfe’nin söyledikle­rini anlattı. Hz Ali (radıyallahu anh):

“Evet ey müminlerin emiri, o fitneyi sevi­yor; çünkü Allah u Teala ‘Mallarınız, evlatlarınız, si­zin için sadece bir fitnedir.’ buyuruyor. Ve hakkı kötü görüyor; yani ölümü kötü görüyor, ölüm haktır fakat biz onu kötü görüyoruz. Ve Nebiyullah’a (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) abdestsiz salavat getiri­yor, onun yeryüzünde çocuğu ve eşi var Allah-u Teala’nın göklerde böyle bir şeyi yoktur.”

Ve Hz Ömer (radıyallahu anh) o meşhur sözünü söyledi: ”Yeryüzünde Ebul Hasan­’ın olmadığı yer ne kötü bir yer­dir…”

Muhammad Mutevelli Sa’ravi/Ankebut süresi 48. Ayet i celilenin tef­siri   ( Ruh ul Beyan tefsiri 9.cild . 94.sayfa)

Selefi görüşü üzere olduğunu iddia edenler selefin izinden gittiklerini söylü­yorlardı. Burada görüleceği üzere Hz. Ali (ra) tekfir deyil tevil ediyor. Sizden de adam kazanmak bir cemaatı kötü göstermek için tekfir yerine Selef’in yaptığı gibi tevil etmenizi beklerdik.

Ehl-i Sünnet itikadı gereği, aşağıda İmam-ı Âzam Hazretleri’nin yap­tığı gibi, tekfir etmeden önce o sözü tevil etmek lazımdı.

İmam Âzam’ın Tevil’deki Pratik Zekâsı

İmam-ı Âzam Hazretleri’ne bir kişi, onu aciz bırakmak için bazı soru­lar ayarlayıp sormak için, huzuruna geldi. Dedi ki:

— Ya imam, bir kişi şöyle diyor:

“Cenneti ümit etmiyorum, cehennemden korkmuyorum, Allah’tan korkmuyorum, ölü eti yiyorum, rükû ve secdesiz namaz kılıyorum, hakka buğz ediyorum, fitneyi seviyorum, Yahudi ve Hristiyanları tasdik ediyorum, görmeden şahitlik yapıyorum.”

— Bu adam hakkında ne dersiniz? İmam-ı Âzam Hazretleri, adamın kendisine: Senin, bu hususta şahsî bilgin nedir? diye sordu. Adam: Ben bir şey bilmiyorum, deyince talebelerine sordu. Onlar: Bu sayılan şeyler küfür alâmeti olduğu için, bu sözleri söyleyen adamın felâketine delalet eder, dediler.

İmam-ı Âzam Hazretleri ise:

— Aksine, bu sözleri söyleyen adam Allah dostlarındandır. Bakın bun­ların manalarını açıklayayım, diyerek şu açıklamayı yaptı:

— Cenneti ümit etmiyor, yani Cennetin Rabbini ümit ediyor. Ce­hen­nemden korkmuyor, cehennemin Rabb’inden korkuyor. Allah’tan korkmu­yor, çünkü Allah’ın rahmetle muamele edeceğini ümit ediyor. Ölü eti yiyor, yani balıketi yiyor. Rükûsuz, secdesiz namaz kılıyor, yani cenaze namazı kılıyor. Hakk’a buğzediyor, ölüm haktır, ona buğzediyor, yani daha fazla yaşayarak daha fazla ibadet etmek istiyor. Fitneyi seviyor, çünkü Kur’ân-ı Kerîm’de (meâlen): “Evlatlarınız sizin için birer fitnedir (imtihân vesilesi­dir).[1] buyuruluyor. O şahıs çocuklarını seviyor. Yahudi ve Hristiyanları tasdik ediyor, yani onların birbirleri hakkında söylediklerini tasdik ediyor. Görmeden şahitlik yapıyor ki, onun da manası şudur: Allah’ı görmediği halde Allah’ın varlığı hakkında şahitlik yapıyor.

Rava’i’min al-adab al-‘arabi yazari Ahmed Nasib el Mahamid baski yeri dimesk darul feth yayinevi 1993

Ehli sünnet itikadının imamlarından İmam-ı Azam Ebu Hanife, zahir­deki bu küfür sözlerini zahirine göre tekfir etmeyip tevil ettiği için bizde Bayram Hoca’nın sözünü tevil ediyoruz.

Osmanlı Sultanı Yavuz Selim Han Şam’a geldiğinde, Muhyiddin-i Arabi’nin vefatından önce ayağını yere vurarak, “Sizin taptığınız, benim ayağımın altındadır” buyurduğu yeri tespit ettirip orayı kazdırdı. Orada küp içinde altın çıktı. Bundan, “Siz, Allahu Teâlâ’ya değil de paraya tapıyorsunuz.” demek istediği, anlaşılmış oldu.

Ehli sünnet vel cemaat mezhebi mensupları olarak o küfür sözle­rinden dolayı, o sözleri söyleyenleri tekfir etmeyiz. Tekfir etmememiz, o sözlerin küfür sözleri olmadığını gerektirmez. O sözler haddi zatında küfür içerikli sözlerdir. Fakat biz, itikadımız gereği tekfirden uzak dururuz. Bunun için o sözleri tevil etmeye çalışırız.

“Biz bir kimsenin küfre girdiğini söylediğimiz zaman, onun, kişiyi din­den çıkaran bir söz söylediğini anlatmak isteriz. Onu söyleyenin kafir oldu­ğuna kesin bir şekilde hükmetmeyiz. Çünkü söz konusu kişinin tevbe etmesi ve amel defterinin hayırla mühürlenmesi ihtimali bahis konusudur. (Makâlat-ı Kevserî, s. 400)

Şimdi ne olacak?

Yukarda anlattıklarımızdan habersiz yüzlerce Müslüman Selefi görüşü üzere olduğunu iddia edenlerin adam kazanmak bir cemaatı kötü göster­mek için bilerek veya bilmeden hatasından dönmüş bir Müslüman olarak ölmüş olan Bayram Hoca’yı gerek internet ortamında ve diğer ortamlarda hala tekfir ediyorlar.

Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

“Herhangi bir kimse, din kardeşine “Ey kâfir!” derse, bu tekfir sebe­biyle ikisinden biri muhakkak küfre döner. Eğer o kimse dediği gibi ise ne âlâ. Aksi takdirde sözü kendi aleyhine döner.” buyurdular. [2]

Tekfir sebebiyle ikisinden biri muhakkak küfre döner, ifadesinin ma­nası, tekfiri kendine döner, kendisi kâfir olur, demektir. Zira eğer kâfir diyen sözünde sadıksa (doğruysa), muhatabı kâfir olur.

Din kardeşine kâfir demenin akibeti kendini küfre götürebilir. Çünkü “Günahlar küfrün postasıdır.” derler. Bu sözü diline dolayanın akıbeti küfür olacağından korkulur. Bu nedenle hiçbir mümine kâfir dememek gerekir.

Bayram Hoca o sözünün maksadını aşan bir söz olduğunu söyleyip ni­yetinin öyle olmadığını hata ettiğini söyleyip hatasından dön­müş­tür. Yukardaki hadiste, zira eğer kâfir diyen sözünde sadıksa, (doğruysa), muha­tabı kâfir olur. Değilse söz tekfir edene döner.

Bayram Hocamız o hatasından döndüğü için tekfir eden kişinin sö­zünde haklı, sadık olma şartı ortadan kalkmıştır. Dolayısıyla hadise göre o kâfir sözü hatasından dönmüş vafat etmiş olan bayram hocayı hâlâ tek­fir edenlere dönmüş olabilir. Aynı şekilde geçmiş velilerden bazıları cem ma­kamında söyledikleri küfür içerikli sözlerinden dolayı tövbe etmişlerdir kitaplarında yazılıdır. Fakat hâlâ onları tekfir edenler mevcuttur.

Binlerce Müslüman Bayram Hoca’yı tanıyor, Müslüman olduğuna şa­hit­lik ediyor. Kardeşlerim! Selefi görüşü üzere olduğunu iddia edenlerindüş­tüğü hataya düşüp kendinize yazık etmeyin. O sözün küfür sözü oldu­ğunu söyleyebilirsiniz. Ama hatasından dönmüş bir insanı tekfir etme­yin, bu zamana kadar tekfir etmişseniz siz de tövbe edin. Ehlisunnet kar­deşlerime yakışan tavır budur.Tarikata tasavvufa bu makamlara inanmayan bilme­yenlere bunları anlatmak, anlamalarını beklemek, elbette mümkün değil. Bu halleri yazıyla anlatılabilmesi imkânsızdır. O hali yaşamayana masal gelir.Mesela aşkı hiç bilmeyen birine, aşkı anlatsanız öyle saçmalık mı olur, niye kendini bile bile zelil ediyor, niye durduk yere acı çekiyor, yüzlerce insan varken neden bir tanesi dışında kimseyi gözü görmüyor der. Bunun gibi haller subjektiftir. Herkesin anlamasını bekleyemeyiz. Ama kalbinde Cenab-ı Hakk’a yakınlık isteyenleri O yollarına iletir.

SONRAKİ BÖLÜMDE “BAYRAM HOCANIN ‘MUHAMMED = ALLAH’ SÖZÜNÜN TAHLÎLİ – 2. KISIM”

 


[1] Enfal Suresi: 28

[2] Müslim, İmân: 26