Nüzûl-i Îsâ (Aleyhisselâm) Hadisleri

Îsâ (Aleyhisselâm)ın nüzûlü (âhir zamanda dünyâya inme) konusu ?slâm modernistlerinin ?slâm alg?s?nda k?r?lma noktalar?n­dan birini olu?turuyor. Bu kesimin nüzûl-i Îsâ ve benzer konulara kar?? alerjik tavr?n? an­lamland?rmak için modern dü?üncenin, içeri­?inde ola?anüstü­lük bulunan dînî konular kar­??s?ndaki tak?nt?­s?yla irtibat? ayr?ca sor­gulan­ma­l? elbette. Ama ?imdilik ?unu söylemek müm­kün; ?slâm mo­dernistlerinin i?bu tak?nt?s? sebe­biyledir ki, peygamberlerin mûcizelerinden k?­yâmet alâ­metlerine kadar ayet ya da sahih hadislerde a­ç?k ifâdesini bulan birçok mesele bugünün mü­minleri için ayr? birer imtihan konusu olmu?tur.
Mezkûr kesim öncülü?ünde televizyon ek­ranlar?na kadar uzanan tart??malar bu gibi ko­nular? birçok Müslüman?n zihninde çözüm bek­leyen sorunlar haline dönü?türmü? ve hâliyle ?u soruyu gündeme ta??m??t?r: “Bir Müslüman bu konularda nas?l bir tav?r sergilemelidir?”
 
Nüzûl-i Îsâ Ve Benzer Konulardaki Tav?r Ne Olmal?d?r?
Yolunu, usûlünü ve kaynaklar?n? bilen bir mümin için de?i?en bir ?ey yok; dün bu konu­lar ne ifâde ediyor idiyse bugün de onu ifâde ediyor. De?i?en siyasî, ictimaî ve kültürel ?art­lar?n temel inançlar?m?za yans?mas? olamaz; çünkü temel inançlar?m?z kayna?? vahiy olan tarih-üstü hakîkatlerdir.
Dün akîde (akâid) ki­taplar?na[1] kadar giren bir konu olarak Îsâ (Aleyhisselâm)?n nüzûlü bugün de ve bundan sonra da akîde konusu olmaya devam edecektir. Akîde kulun belirlemelerine aç?k bir alan de?ildir; bu bak?mdan târihsel de de?ildir ve hâliyle farkl? tarihselliklere göre içeri?ine müdâhale edilmesi de söz konusu de?ildir. Akîdede aslolan bir inanç esâs?n?n aç?k ve kesin nassa dayanmas? ve aslen içeri?inin imkân dâhilinde olmas?d?r.
Îsâ (Aleyhisselâm)?n nüzûlü içerik olarak imkân dâhilindedir ve hakk?nda hem aç?k hem de kesin nasslar bulunmaktad?r.
Ancak ?slam modernistleri için durum bu kadar net de?il. Genelde bu çevrenin ?slâmî e­saslara kar?? evhaml? bir tutum sergiledi?i bi­linmektedir. Sadece Îsâ (Aleyhisselâm)?n nüzûlü de­?il, mesela ?lhami Güler gibi baz? ?slâm moder­nistleri Kur’ân’da yer alan aç?k k?ssalar?n bile mitolojik (ya?anmam?? efsâne ve hurâfe) birer anlat?m oldu?unu sa­vu­na­bi­liyorlar.[2]
Söyleme bak?l?rsa bu kesim için ilgili meseleler din telakkîmizde birer ur gibi bün­ye­nin sa?l???n? tehdit etmekte oldu?undan art?k yeni bir kaynak ve yeni bir metodoloji (usul ve yöntem) anla­y?­??yla bu meselelerin ay?klanmas? gerek­mek­tedir.
Ne var ki henüz ortaya net ve te?ekküllü bir sistem koyabilmi? de?iller. Yapt?klar? sâde­ce mevcut içinden belli ba?l? meseleleri irde­le­yip yerli yersiz vâveylâlar kopartarak ya­p?­y? kolay bulduklar? yerden y?kmaya çal??­mak­t?r.
Evet, yap?lan i?i tam olarak “Y?kmak” ke­li­mesi resmediyor; çünkü yapmak ya da in?â et­mek için ne sahih bir kaynak teklifi ne de kay­naklar? anlamak ve yorumlamak için tutarl? bir metodoloji teklifi ortaya koyabilmi?lerdir. Kay- nak ve metot olmadan da hâliyle in?â faali­yeti ba?lat?lamam??t?r.
Son dönemde modernist ilahiyatç? çev­renin yo?un olarak tefsir ve hadis ilimleri ala­n?nda yapt??? çal??malar? ve bu meyanda özel­likle Mu‘tezile üzerine haz?rlanan tezleri as­l?nda mevcut yap? içinden tesis edilmek istenen metodolojiye malzeme ve mesnet aray??? olarak görmek mümkün.
Modernist ilâhiyatç? kesim bu nitelikte tez ve mak?lelerle metodoloji tesis etmeye çal??arak i?in atölyecilik k?sm?n? deruhte e­derken, bir yandan da bu çal??malar?n pi­ya­saya arz?n? üstlenen “pazarlamac?lar” dik­kat çekiyor.
Bunlar tabana daha yak?n dur­duklar? i­çin akademik söylemleri taban?n ta­lebine u­yarlama konusunda aka­demis­yen­le­re göre daha ba?ar?l? kimseler.
Müslüman taban?n?n ?slâm modernist­leriyle münâsebetlerine gelince; ?imdilik ta­ban daha çok pazarlamac?larla muhâ­tap­l?k kurabiliyor ve ?slâmî telakkîlerini de bunla­r?n el yordam?yla toparlayabildikleri üzerine binâ ediyor.
Pazarlamac?lar?n Îsâ (Aleyhisselâm) ve ben­zer konularda ileri sürdü?ü çözüm de hâ­liyle biraz kotarma biraz da günü kurtarma kabîlinden palyatif (geçici) öneriler oluyor. Bu öne­rileri ?öyle formüle edebiliriz: “Yolu bulu­nursa ilgili naslar?n reddi, bulunamazsa bir ?ekilde lafz? tevil etmek.
??te bu mak?lenin yaz?lmas?na bâis olan Mustafa ?slamo?lu da Îsâ (Aleyhisselâm)?n nüzûlü meselesinde benzer tavr? sergilemi?; kâh tevil yolunu deneyerek, kâh ?slâmî literatüre geçmi? bulunan bâz? genellemelere sar?larak Îsâ (Aley­his­selâm)?n nüzûlüne îman meselesinin bir Müs­lüman için ifade etti?i önemin üstünü örtmü?­tür. Konu hakk?nda hem ara?t?rma yapan hem de hassâsiyet gösteren bir mümin s?fat?yla bu yanl??a dikkat çekmem gerekti?ini dü?ünerek ?slamo?lu’nun tutumunu ele?tirmek istiyorum.
Ancak ele?tiriye geçmeden önce ?u notu dü?mekte fayda mülâhaza ediyorum:
?slam­o?­lu’nun ?slâmî bilgi ve tasavvur a­lanlar?nda yet­kin olmad???n?, dolay?s?yla bu a­lanlarda verdi?i ürünlerin yarardan çok zarar getirdi?ini dü?ü­nüyorum.
Bu vesîleyle gerek yaz? gerekse hitâbet a­rac?l???yla Müslüman kitleye ?u veyâ bu ölçüde tesir eden kimselerin hatâ ve sa­vab­la­r? kar??s?n­daki tavr?m? ?u cümlelerle özet­leyebili­rim:
Bu kimselerin hizmetlerine ya da olum­lu yanlar?na kar?? hakk?niyet ve adâlet ölçü­leri dâhilinde kalmakla berâber, onlar?n ö­zellikle e­sasa ili?kin yanl?? dü?üncelerine kar?? tepkisiz kalmam?z da aslâ gerekmiyor.
Ak­sine Müslüman toplumda az ya da çok örnek al?nd?klar? için bu kimselerin ?slâ­mî ilke ve hassâsiyetlere ayk?r? duru?lar?nda ba?ta ih­k?k-? hak sonra Müslümanlar?n se­lâmeti ad?na kendilerini îkaz etmeyi bir so­rumluluk olarak görüyor ve bu konuda taklitçili?e de, riyakârl?­?a da prim verme­me­yi samimiyetin ve dürüst­lü?ün ge­re?i ka­bul edi­yoruz.
E?er bu yanl??lar kamuoyuna mâl ol­mu?sa bunlar?n ele?tirilerinin de kamuoyu­na deklare edilmek sûretiyle alenî biçimde yap?lmas? ge­rekti?ini dü?ünüyoruz.
Mustafa ?slamo?lu’nun Nüzûl-i Îsâ Ve ?lgili Hadisler Hakk?ndaki Görü?ü
Bu aç?klamalardan sonra?slamo?lu’nun έsâ (Aleyhisselâm)?n nüzûlü konusundaki görü­?ünün de?erlendirmesine geçebilirim. Ba?l?kta da be­lirtti?im gibi de?erlendirme ?slamo?lu’na yö­neltilen bir soruya kendisinin verdi?i cevap ü­zerinden olacakt?r.
Herhangi bir yanl?? an­la­??lmaya mahal vermemek için hem kendisine yöneltilen soru­nun hem de bu soruya verdi?i cevâb?n metni oldu?u gibi al?nt?lanm??t?r:
SORU:Sorum Hz. ?sa ile ilgili olacak. O­nun tekrar gelece?ine inanan yak?n dost­lar?ma nas?l anlatay?m da veya nas?l cevap ve­reyim de, biraz da olsa bilgi sahibi olsunlar. Bu ko­nuda bana birkaç ayet gösteriyorlar, bunlara biraz da olsa cevap verebiliyorum ama Buhari, Müslim gibi zatlar?n hadislerini gös­ter­dik­le­rin­de bu hadisler uydurma diye­miyo­rum ve yorum yapam?yorum. Çünkü hadislerin ger­çekli?ini bilemiyorum. Bana bu konuda yar­d?mc? olabi­lir misiniz? Ben gelmeyece?ine ina­nanlardan oldu?umu ifade etti?imde bana iti­kat?mdan bahsediyorlar. Sizden de?erli cevap­lar?n?z? bekliyorum. Allah sizden ve Mü­min­lerden raz? olsun. (02/03/2007)
CEVAP: Aynen ben de öyle yap?yorum. Bu do?ru olan. Buhari ve Müslim’deki hadisleri izah?n binbir yolu var.
?sa’n?n gerçek inanc? o­nu takip edenlere dönecek de diyebiliriz. Fakat bu hadisler haber-i vahid. Zan içerir. Yanl?? ve ya­lana ihtimali vard?r. Bu tür haberler akideye konu olmazlar. Bu yeterlidir.
(Kaynak:
http­://­www.mustafaislamoglu.com/haber_detay.php?haber_id=122 )
?slamo?lu’nun Îsâ (Aleyhisselâm)?n nüzû­lü (yer­yüzüne ini?i) ile ilgili görü?ü kabaca yuka­r?daki soruya verdi?i cevaptan an­la­??l­mak­tad?r. So­ru­yu soran kimse görüldü?ü gibi Îsâ (Aleyhisse­lâm)?n nüzûlüne inanmad???n? ifâde ediyor.
Tar­t??­malar Kur’ân ekseninde devâm etti­?i sürece nüzûl-i Îsâ’ya inananlara biraz cevap ve­re­bil­di­?ini de belirtiyor.
Burada araya girerek ?unu i­fâde etmek is­terim: Hazret-i Îsâ (Aleyhisselâm)?n nüzûlüyle ilgi­li âyetler, bir yandan sahâbe ve tâbi‘înden ge­len rivâyetlere, di?er yandan siyak-sibaklar?na ba?l? kal?narak an­la­??lmaya çal???ld???nda bun­lar?n aç?k biçimde Hazret-i Îsâ (Aleyhisselâm)?n nüzûlüne delâlet etti?i görülecektir.
Burada il­gili âyetleri aç?k ve seçik biçim­de ele almak is­terdik; ama konumuz ?slamo?­lu’nun cevâb? üzerine binâ edildi?i için buna f?rsat?m?z olmayacak.
Soruyu soran kimse daha sonra konuyla il­gili Buhârî ve Müslim’de nakledilen hadisler kar??s?nda çâresiz kald???n? söyleyerek ?s­lam­o?lu’ndan yard?m istiyor.
?slamo?lu’nun me­seleye kendince getirdi­?i çözüm, Hazret-i Îsâ (Aleyhisselâm)?n nüzûlüyle ilgili olarak Buhârî ve Müslim’de geçen ha­dislerin inkâr? de?il, tevilidir. ?slamo?lu’na gö­re bu hadislerin binbir tevili vard?r.
Cevapta ileri sürdü?ü tevile göre de hadis­ler bizzat Îsâ (Aleyhisselâm)?n nüzûlünü de?il, k?­yâmetin arefesinde takipçilerine onun gerçek i­nan­c?n?n dönece?ini bildirmektedir.
?slamo?lu’nun cevâb?ndan üç ?ey ç?k?­yor: Birincisi, Îsâ (Aleyhisselâm)?n nüzûlünü bil­diren hadisler hakîkî/aç?k anlamlar?na yo­rulmamal?, bilakis tevil edilmelidir. ?kincisi, ilgili hadisler haber-i vâhiddir. Üçüncüsü, haber-i vâhidler zan ifâde ederler. Bu ba­k?mdan akîdeye konu olamazlar.
Mesele anla??ld???na göre sözü daha fazla uzatmay?p bu üç nokta üzerinden ?s­la­mo?­lu’­nun görü?ünü de?erlendirebiliriz.
Nüzûl-? Îsâ Hadisleri Tevil Edilebilir Mi?
Birincisi, Îsâ (Aleyhisselâm)?n nüzûlüne dâir vârid olan hadislerin yukar?da arz edildi?i gibi tevil edilmesi, ba?ka türlü anla??lmas? mümkün müdür? Bu soruya cevap vermek için önce Îsâ (Aleyhisselâm)?n nüzûlü hakk?nda vârid olan hadis­lerden birkaç tânesinin mealini buraya ta??- yal?m. Böylece üzerinde konu?tu?umuz konu hakk?nda daha temelli ve net fikirler ortaya koymam?z mümkün olabilir.
Kaynaklarda Îsâ (Aleyhisselâm)?n nüzûlüne dâir nakledilen hadisler içinde en me?hur olan? Buhârî ve Müslim’de geçen ?u rivâyettir:
???? ????? ???????????? ?????? ??????? ?????? ??????? ?????? ????? ?????????? ?????? ??????? ?????? ??????? ????? ??????? ??????? ?????? ??????? ???????? ????????? «????????? ??????? ???????? ???????????? ???? ???????? ??????? ????? ???????? ??????? ??????? ?????????? ?????????? ?????????? ???????????? ???????? ??????????? ????????? ???????? ?????? ??? ?????????? ??????. ?????? ??????? ??????????? ???????????? ??????? ???? ?????????? ????? ??????.» ????? ??????? ????? ??????????: ??????????? ???? ???????? ??????? ???? ?????? ?????????? ?????? ????????????? ???? ?????? ???????? ???????? ???????????? ??????? ?????????? ?????????
Sa‘îd bin el-Müseyyeb’in Ebû Hureyre (Radyallâhu Anh) kanal?yla rivâyet etti?i hadiste Allâh Rasûlü ?öyle buyurmaktad?r: “Can?m kudretinde bulunan Allâh’a yemin olsun ki, ?üphesiz Meryemo?lu’nun âdil bir hakem olarak inmesi elbette yak?nd?r. O inince haç? k?racak, h?nz?r? öldürecek, cizyeyi kal­d?­ra­cakt?r.
Onun zamâ­n?n­da mal ço?alacakt?r, o kadar ki kimse onu kabul etmeyecektir. O zaman tek bir secde dünyâ ve dünyâda bu­lu­nan ?ey­ler­den daha hay?rl? olacakt?r.”
Daha sonra Ebû Hureyre (Rad?yallâhu Anh) isterseniz ?u âyeti okuyun dedi: “Ehl-i ki­tap­tan hiç kimse olmaz ki, ölü­mün­den önce ona (Îsâ’ya) îmân etmemi? olsun. O k?yâmet gü­nü de onlara ?âhit olacakt?r.” (Nisâ:159) Buhârî, Enbiyâ:5, no:3264, 3/1272, Müslim, Îmân:71, no:155, 1/135)
Bu konuda vârid olan hadislere bir di?er misal deCâbir (Radyallâhu Anh)?n Allâh Ra­sû­lü’nden nakletti?i ?u hadistir:
???? ??????? ???? ?????? ??????? ?????? ??????? ?????? ??????? ?????:
???????? ?????????? ?????? ??????? ???????? ????????? ???????: «??? ??????? ????????? ???? ???????? ???????????? ????? ???????? ?????????? ????? ?????? ???????????? ????? ?????????? ?????? ????? ???????? ?????? ??????? ???????? ????????? ????????? ??????????? ??????? ????? ????? ????????? ??? ????? ?????????? ????? ?????? ????????? ?????????? ??????? ?????? ??????????.»
“Üm­me­timden k?yâ­me­te kadar hak üzere sava?an bir tâife bulu­na­cakt?r. Sonra Meryem o?lu Îsâ inecektir. Müslümanlar?n emîri (olan Hazret-i Mehdî) ona: “Gel, bize namaz k?ld?r!” diyecek. O da: “Hay?r, Allâh’?n bu ümmete bir ikrâm? olarak sizler birbirinizin emirlerisiniz!” diyecektir.” Müslim, îman:71, no:156, 1/137
Bu konuda farkl? sahâbîler taraf?ndan nakledilen hadislerin say?s? hayli kabar?kt?r. ?lgili hadislerin sâdece muhtevâs?na birer misal olmas? için zikretti?imiz bu rivâyetler, Îsâ (Aley­hisselâm)?n nüzûlüne dâir Hazret-i Peygam­ber Efendimiz’in anlatmak istedi?i ?eyin mâ­hiyet ve keyfiyeti hakk?nda yeterince fikir ve­riyor. ?u halde ikinci ad?m? atarak mezkur ha­dislerde yer alan ifâdeleri, Îsâ (Aleyhisselâm)?n biz­zat ken­disinin nüzûlünün d???nda ba?ka türlü anlama imkân? olup olmad???na bakabiliriz.
Meallerine yer verdi?imiz hadislerde ilk dikkat çeken husus olarak, Allâh Ra­sû­lü’ nün sâdece Hazret-i Îsâ’n?n nü­zû­lünü haber verip sözü orada bi­tir­medi?ini, bunun d???n- da detayl? say?labilecek bilgiler ver­di­?ini de görüyoruz.
Yukar?da zikretti?imiz hadisler ve di­?erlerinde Allâh Rasûlü, Hazret-i Îsâ’n?n yeryüzüne nereden inece?i, ne keyfiyette ine- ce?i, nerelere u?rayaca??, neler yapaca?? ve nihâyet nerede vefât edip nereye defne­di- lece?i gibi konularda çok so­mut bilgiler vermektedir.
Bunlar?n ya­n?n­da yukar?da mealini ver­di?imiz Câbir hadi­sinde de ol­du­?u gibi Üm­met-i Muhammed’le aras?nda ge­çecek o­lan konu?malar?n içeri­?ine kadar te­ferruata da girmektedir.
Bu kadar somut anlat?m ve detayl? bil­giyi göz önünde bulundurursak ?unu ra­hat­l?kla söyleyebiliriz:
Hazret-i Îsâ’n?n nü­zûlünü ba?ka türlü anlamak, hadislerde yer alan ifâdeleri mec­râs?ndan sapt?r?p zorlama yorumlara ba?­vurmadan mümkün de?ildir.
Çünkü bu hâliyle hadisler aç?k ve net olarak Hazret-i Îsâ’n?n bizzat kendisinin nü­zûl edece?ini gösteriyor.
Biraz daha detaya inerek konuyu dil ve usül yönüyle ele alal?m. Dil ve usül kurallar? gere?i aç?k ifâdelerde “Mecaz” ve “Kinâye” gi­bi sözün yan anlam ihtimallerini gündeme ge­tirebilmek için ortada bunu gerektiren sebep bulunmal?, yâni aç?k anlam?n imkâns?z oldu­?u­nu gösteren delil olmal?d?r.
Nitekim usülde mukarrar olan: “Kelamda aslolan hakîkatt?r”, “Hakîkat müte­azzir­ (im­kân­s?z) oldu?u zaman mecaza ba?vurulur” gibi k?­ideler de bunu anlat?r. Sözgelimi mezkûr ha­dislerde ge­çen “Nüzûl” kelimesinin aç?k anlam? bizzat be­denen inmektir.
Farz? muhal “Nüzûl” kelimesini bu an­la­m?n d???na ç?kararak ona mecâzî anlam yük­le­mek, meselâ bunun Hazret-i Îsâ’n?n gerçek inanc?n?n onu tâkip edenlere geri döne­ce?i an­lam?na geldi?ini savunmak için ortada Haz­ret-i Îsâ’n?n bedenen inmeyece?ini gösteren âyet, hadis veyâ kesin aklî bir delil bu­lun­mas? ge­rekir.
Ancak böyle deliller bulunmas? hâlinde “Nüzûl” kelimesi ba?ka anlamlara hamledilebi­lir.
Peki, sormak lâz?m, Hazret-i Îsâ’n?n yer­yüzüne bedeniyle inmeyece?ini söy­leyenlerin elinde böyle bir delil var m?d?r? Bu konuda ileri sürülen gerekçelere bak?l?rsa nü­zûl-i Îsâ’y? inkâr edenlerin de tevil edenlerin de ellerinde ancak kurgusal öncüler var. Söz ge­li­mi Kur’­ân’da Hazret-i Îsâ ile ilgili “Teveffî” keli­me­sine yap?lan at?f sorunludur. Zîrâ bu kelimenin anlam? aslen “Almak”t?r. )Taberî, Câmi‘u’l-beyân fî âyi’l-Kur’ân:3/395; Kevserî, Nazratün âbira, sh:99(
 Dolay?s?yla kelimenin kaç?n?lmaz olarak Hazret-i Îsâ’n?n ölümüne delâlet etti?i söy­le­nemez. Bunun gibi, nüzûl-i Îsâ’y? fizik ?artlar? aç?s?ndan imkâns?z bulanlar?n iddialar? da, Allâh’?n kudretini fizik kanunlar?yla s?n?r­lan­d?rmak sûretiyle fizi?i mutlakla?t?ran vahim bir yanl??? sergilemektedir.
Ortada sahih bir delil bulunmad???na göre nüzûl kelimesini aç?k anlam?ndan ç?kart?p ba?­ka anlamlara çekmek îzah edilebilir bir yol ol­masa gerektir. Dikkat edilirse yukar?da nüzûl kelimesini bedenle inmek anlam?n?n d???na çek­mekten bahsederken “Farz-? muhal” tâbirini kullanarak nüzûlün ba?ka anlama çekilmesinin usül aç?­s?ndan imkâns?zl???na i?âret ettik.
Zîrâ Hazret-i Îsâ’n?n nüzûlüyle ilgili hadislerde geçen nüzûl kelimesinin bizzat be­denle inmek anlam?na gelen delâletini anlat­ma­ya zâhir (aç?k) kelimesi de yetmez.
Bu tür ke­li­meler usulcülerin de ifâde etti?i gibi “Müfes­ser” niteli?inde kelimelerdir. Keli­menin kendisi do?rudan bedenle inmek anlam?­na delâlet etti?i gibi, hadislerin siyak ve sibâk? da bu anlam? pe­ki?tirmekte, mecaz ya da bir ba?ka ihtimâli kökten kaz?maktad?r.
?u halde hadislerde yer alan detaylar nü­zûlün zorunlu olarak bedenle inmek anlam?na geldi?ini, di?er ihtimallerin hiçbir türlü söz ko­nusu olamayaca??n? gös­ter­mektedir.
Birinci meseleyi toparlayacak olursak ?s­lamo?lu’nun, ilgili hadisleri Hazret-i Îsâ’n?n yeryüzüne bedenle inmesi d???nda bir anlama çekmesi için elinde makul bir sebep bulunma­maktad?r.
Bu bak?mdan ?slamo?lu’nun mezkûr ha­disleri aç?k anlamlar?n?n d???na çek­me­sini, bu konudaki pe?in hükümlülü?ünden ba?­ka bir ?eyle îzah edemiyorum.
Nüzûl-i Îsâ Hadisleri Mütevâtir De?il Midir?
?kincisi, Hazret-i Îsâ’n?n nüzûlünü konu edinen hadisler haber-i vâhid midir? Haber-i vâhid, yayg?n kullan?m?na göre, mütevâtir ol­mayan hadisler demek oldu?undan konuya mü­tevâtir hadislerin târifiyle giri? yapmam?z gere­kiyor.
Bir terim olarak mütevâtir hadis: “Örfen, yalan üzerinde söz birli?i etmi? olmalar?na ih­ti­mal verilemeyecek say? ve keyfiyeti hâiz kim­selerin/toplulu?un rivâyet etti?i hadis.” demek­tir. Biraz daha mü?ahhas ifâdeyle mütevâtir ha­dis, ilk kayna??ndan îtibâren her tabakas?nda kalabal?k gruplar taraf?ndan rivâyet edilen ve rivâyet edenlerin normal ?artlarda yalan söyle­diklerine imkân verilemeyen hadislerdir.
Mütevâtir hadis konusunun detaylar? bura­da bizi ilgilendirmedi?i için fazla teferruata gir­me gere?i duymuyoruz. Ancak ?u kadar?n? ifâ­de etmeliyiz ki, târiften de anla??ld??? üzere bir hadisin mütevâtir olmas? onu rivâyet edenlerin say?lar?n?n belli bir rakama ula?m?? olmas?yla alâkal? de?ildir.
Bâz? muhaddislerin bu konuda zikretti?i rakamlar ekseriyâ usulcüler taraf?ndan îtibar görmemi?tir. Usulcülerin bu konuda esas kabul etti?i ölçü, hadisi rivâyet eden râvîlerin âdeten (normal ?artlarda) yalan üzerinde söz birli?i et­mi? olabileceklerine ihtimal verilememesidir. Bu olduktan sonra râvîlerin say?s?n?n pek bir e­hemmiyeti yoktur.
Mütevâtir hadislerin târifinden hareketle haber-i vâhidin târifini yapabiliriz. Mütevâtir haberin kar??t? oldu?una göre haber-i vâhid: “Normal ?artlarda yalan üzerinde söz birli?i yapm?? olmalar?na ihtimal verilebilecek olan kimseler taraf?ndan nakledilen hadislerdir.”
Târiflerini gördü?ümüze göre buradan Hazret-i Îsâ’n?n nüzûlüyle ilgili rivâyetlerin haber-i vâhid mi yoksa mütevâtir mi oldu?u konusuna geçebiliriz.
?slamo?lu nüzûl-i Îsâ hakk?ndaki rivâyet­lerin haber-i vâhid oldu?unu söylüyorsa da da­yana??n?n ne oldu?unu ifâde etmedi?inden bu konuda net bir ?ey söyleyemiyoruz. Ancak ?s­lamo?lu’nun hadis ilimleri konusunda Hayri K?rba?o?lu’nun fikirlerine güvendi?ini ve tâ­kipçilerine tavsiye etti?ini yine kendisinin ifâ­delerindenanl?yoruz(http://www.mustafaislamoglu.com/haber_detay.php?haber_id=338)
Bu durumda muhtemelen ?slamo?lu’­nun atölyecisi Hayri K?rba?o?lu olmakta, o­nun mü­tevâtir hadisle ilgili fikirlerini “tak­lit” etmekte­dir.
K?rba?o?lu mütevatir hadislerin ancak say?lamayacak kadar kalabal?k kitleler taraf?n­dan nakledilen hadisler oldu?unu savunmakta­d?r. Ona göre; râvîleri say?labildi?i için, elli alt­m?? sahâbî taraf?ndan nakledilmi? olsa bile se­netli rivâyet yoluyla günümüze ula?an hadisler mütevâtir olamazlar. (K?rba?o?lu, Alternatif Hadis Metodolojisi, s. 95.)
 K?rba?o?lu’nun bu konuda dayana?? ol­mad??? gibi, mütevâtir hadisin târifi de kendisi­ni desteklememektedir. Zîrâ müte­vâtir hadisin târifinde bir say? tahdidi olma­d???n? gördük. Sa­y? tahdidinin olmamas?, “Mütevâtir hadis söz gelimi on ki?inin ya da yirmi ki?inin rivâyet et­ti?i hadistir”, diyenlerin hatâl? oldu?unu göster­di?i gibi, “Mütevâtir hadis elli ki?inin ya da alt­m?? ki?inin rivâyet etti?i hadis ola­maz” diyen­leri de hatâya nispet etmektedir.
Çünkü sonuçta her ikisi de mütevâtir hadi­se bir rakam tahdidi yapmaktad?r. Biri do?ru­dan yaparken, K?rba?o?lu gibileri dolayl? bi­çim­de, tersinden say? tahdidi yapmaktad?r. K?r­ba?o?lu söz gelimi elli ya da altm?? sahâbî tara­f?ndan nakledilen hadisleri mütevâtir görme­mekle, mütevâtir hadisin râvî say?s?n?n asgari olarak ellinin ya da altm???n üstünde olmas? ge­rekti?ini z?mnen ifâde etmi? olmaktad?r. Oysa mütevâtir hadislerin târifinde de ?artlar?nda da böyle bir kay?t bulunmamaktad?r.
?u halde K?rba?o?lu, mütevâtir hadislerin say?s?n? en aza indirmeye ?artlanm?? biri olarak târiflere ra?men kendince bir mütevâtir hadis modeli kurgulamaktad?r. (K?rba?o?lu’nun mütevatir ha­disle ilgili görü?lerinin tenkidi için bkz., Talha Hakan Alp, Günü­müz hadis tart??malar? ba?lam?nda Mütevatir hadis, R?hle, Y?l 1, Say? 2.)
Bu bak?mdan onun savundu?u mütevâtir hadis modeli bizi ba?lamamaktad?r. Dolay?s?y­la nüzûl-i Îsâ ile ilgili rivâyetleri onun de?il, yayg?n mütevâtir hadis tasavvuru üzerinden de­?erlendirmek gerekti?ini dü?ünmekteyiz.
Nüzûl-i Îsâ ile ilgili rivâyetlerin hangi ka­tegoriye girdi?ini tespit etmek zor de?il.
Konuyla ilgili rivâyetlerin senedlerini ve buna ba?l? olarak râvî sahâbîlerin say?s?n? en a­z?ndan elde mevcut olanlar? îtibâr?yla ç?karmak mümkün. Asl?nda okuyucunun, bu konuda ilgi­li kaynaklar? tek tek taramak zorunda kald???n? dü?ünerek y?lg?nl?k göstermesine gerek yok.
Modern zamanlarda nüzûl-i Îsâ konusu tart???lmaya ba?lad???ndan yak?n dönemde ya­?ayan birçok muhakk?k âlim, ilgili rivâ­yetleri kaynaklardan tarayarak ilgilenenleri bu zah­metli i?ten kurtarm??t?r.
Meselâ Hindistanl? büyük muhaddis ve fa­kih Enver ?âh el-Ke?mîrî yapt??? uzun ve yo­rucu çal??malar netîcesinde bu konuda et-Tas­rîh bimâ tevâtera fî nüzûli’l-Mesîh adl? kitab?­n? kaleme alm??t?r. Ke?mîrî bu kitapta Allâh Rasûlü’ne âit (merfû‘) yetmi? be?, sahâbe ve tâbi‘îne âit (mevkuf) yirmi alt? rivâyet topla­m??t?r. Bu rivâyetler ba?ta ?bn-i Mes‘ûd, Âi?e, Enes, Huzeyfe bin el-Yemân, ?bn-i Ömer, ?bn-i Abbâs, Câbir, Ebû Hureyre, Abdullah bin Amr, Ebû Sa‘îd el-Hudrî (Rad?yallâhu Anhüm) gibi me?hur sahâbîler olmak üzere yakla??k o­tuz sahâbîden nakledilmektedir.
?lgili rivâyetler bu kadar kalabal?k bir sa­hâbe gurubu taraf?ndan nakledildi?i için, öte­den beri ?slam âlimleri nüzûl-i Îsâ konusundaki rivâyetlerin mütevâtir oldu?unu ifâde etmi?ler­dir.
Bunlara misal olarak Taberî, Ebu’l-Hü­seyn el-Âburî, ?bn-i At?yye, ?bn-i Rü?d, ?bn-i Kesîr, es-Seffârînî, ?evkânî, Kettânî, Ke?mî­rî, Kevserî ve ?umârî’yi zikredebiliriz. (Abdul­fettah Ebû ?udde, et-Tasrîh bimâ tevâtera fî nüzûli’l-Mesîh, ta‘lîk bölümü; ed-Dânî, es-Sünenü’l-vâride fi’l-fiteni ve ?avâilihâ ve’s-sâati ve e?râtihâ, ta‘lîk k?sm?:6/1246)
?u halde mütevâtir hadisin târifi esas al?n­d???nda, bu kadar sahâbînin rivâyet etti?i hadis­lerin mütevâtir oldu?unu söylemek için ba?ka ne gerekiyor?
Sahâbe tabakas?nda bu say?ya ula?an rivâ­yetlerin tâbi‘în ve sonraki tabakalarda ula?aca?? miktar? siz dü?ünün.
Bu kadar sahâbînin yalan üzerinde söz bir­li?i etmi? olabilece?ine kim neye dayanarak ih­timal ver­mektedir ki, bu hadislerin mütevâtir o­la­ma­ya­ca??n? savunabilmektedir?
Hayri K?rba?o?lu’nun Nüzûl-i Îsâ Tenkidinin Ele?tirisi
Burada haz?r yeri gelmi?ken Hayri K?r­ba?o?lu’nun ilgili rivâyetler ve kayna?? bulu­nan sahâbîlere dâir tenkitlerine de?in­me­liyim. Bu vesîleyle Hayri K?rba?o?lu’nun, Hazret-i Îsâ’n?n nüzûlüyle ilgili hadislere dâir kaleme ald??? “Hazret-i Îsâ’y? gökten indiren hadis­lerin tenkidi” isimli bir mak?lesi oldu?unu be­lirtmem gerekiyor. ?lgili mak?leyi okudum, maalesef makalede ilmî say?labilecek analitik tespitler göremedim.
As?l konumuz K?rba?o?­lu’nun tenkidinin ele?tirisi olmad??? için burada sâdece ilgili ma­k?lede göze batan eksiklik ve çarp?tmalar? gün­deme getirerek tekrar ?slamo?­lu’na dönmek du­rumunday?m.
K?rba?o?lu’nun an?lan mak?lede “Kaynak metodolojisi” alt ba?l???yla yapt??? tespit ve tenkitler gâyet sathî ve temelsiz görünüyor.
Sözgelimi bu bölümde K?rba?o?lu, Haz­ret-i έsâ’n?n nüzûlüne dâir Allâh Rasûlü’nden yap?­lan rivâyetlerin birkaç? hariç, neden Ebû Bekir, Ömer, Osman ve Ali (Rad?yallâhu Anhüm) gibi kendisine yak?n arkada?la­r? ve Hazret-i Peygamber’in e?leri taraf?ndan gelmedi?ini bir sorun olarak gündeme ta??y?p rivâyetlerin gü­venilirli?ini sorguluyor.
Do?rusu onlarca sahâbî taraf?ndan rivâyet edildi?i halde: “Bu sahâbîler aras?nda neden yukar?da zikredilen sahâbîler bulunmuyor?” denilerek bir hadisin tenkit edildi?ine ilk defâ ?âhit oluyoruz. K?rba?o?lu’nun böyle bir ayr?n­t?y? kaynak tenkidi gibi ilmî bir faaliyette hem de ilk s?rada kullanmas? do?rusu ilginç!
Hadis ilimlerinde sözü edilen sahâbîlerin neden fazlaca rivâyetleri olmad??? konusunda kendi konumlar?na has sebeplere dâir yer alan îzahlar K?rba?o?lu’nun söz konusu tenkidine yeterince cevap te?kil ediyor.
Bu da bir yana, bu tenkid ilginç oldu?u kadar ciddi bir mütâlaaya dayand??? da söyle­nemez. Zîrâ kendisi de bu konudaki hadisleri rivâyet eden sahâbîle­rin listesini veriyor ve bunlar aras?ndan Enes ve Abdullah b. Mes‘­ûd (Rad?yallâhu Anhümâ) gibi birkaç sahâbî d???nda­kilerin Allâh Rasûlü’nün yak?n arkada?lar? ve fakîh sahâbîler olmad?klar?n? söylüyor. (K?rba?o?lu, Hz. ?sa’y? gökten indiren hadislerin tenkidi, ?slamiyat, c:3, s:4. Ekim-Aral?k 2000)
 K?rba?o?lu her ne kadar “Birkaç sahâbî” diyerek bunlar?n kimler ve ne kadar olduklar?n? belirsiz b?rakmak sûretiyle meseleyi ge­çi?­tir­meye çal??sa da biz ?öyle biraz daha ayr?nt?ya girerek iddias?n?n hiç de sa?lam bir temele oturmad???n? yak?ndan görebiliriz.
K?rba?o?lu’nun da verdi?i listede yer alan sahâbîler aras?nda Cabir b. Abdillâh, Ebû Hureyre, Abdullâh b. Amr, Abdullâh b. Ö­mer, Huzeyfe b. el-Yemân, Ammar b. Yâsir, Imrân b. Husayn, Ebu’d-Derdâ, Osman b. Ebi’l-Âs, Vâsile b. el-Eska‘ (Rad?yallâhu Anhüm) gibi isimler bulunuyor.
?imdi bu sahâbîlerin Ebûbekir (Rad?yallâhu Anh) gibi Allâh Rasûlü’nün yak?n arkada?lar? olduklar?n? söyleyemesek de, bunlar?n her biri­nin Allâh Rasûlü’yle yak?nl??? bulundu?u bir vâk?‘ad?r ve hiçbiri Allâh Rasûlü’nü bir veyâ birkaç defâ görüp memleketine dönmü? biri de­?ildir.
Hadis ilimlerinde râvi sahâbîlerin temâyüz sebebi Ebûbekir (Rad?yallâhu Anh) gibi Allâh Ra­sûlü’nün çok yak?n arkada?? olmak de?ildir el­bette.
E?er öyle olsayd? elimizde hadis diye sâ­dece mezkûr sahâbîlerin rivâyet etti?i çok az bir mecmua kal?rd?.
Oysa hadis ilimlerinde (ve özellikle usulcülerin nazar?nda) bir sahâbîyi di­?erinden mütemâyiz k?lan husus, fakîh olmala­r?n?n ya­n?nda, esasta Allâh Rasûlü’ne olan mülâze­me­ti­­ (onunla sürekli be­râ­ber­li?i)dir, Allâh Rasû­lü­ ile birlikteli?i ne ka­dar­d?r, onunla sava?a kat?l­m?? m?d?r, onunla sefere ç?k­m?? m?d?r, özel ola­rak Allâh Rasûlü’yle münâsebeti olmu? mu­dur, bunlara bak?l?r. (Suyûtî, Tedrîbü’-râvî:2/122; es-Sem‘ânî, Kavât?‘u’l-edille:1/392)
Sözünü etti?imiz sahâbîlerin her birisi bu özelliktedirler. Allâh Rasûlü’yle sava?lara ka­t?lman?n yan?s?ra onun nezdinde önemli mevkii i?gal etmi?lerdir.
Abdullâh b. Ömer, Abdullâh b. Amr ve Ebû Hureyre (Rad?yallâhu Anhüm) gibi isimlere gir­mek istemiyorum. Bunlar?n Allâh Rasûlü’yle özel münâsebetleri, menk?beleri ve sahâbe ara­s?ndaki mevkileri târife gerek b?rakmayacak kadar aç?kt?r. Ben as?l di?er sahâbîlerden bah­setmek istiyorum.
Bu sahâbîlerin birço?u gerek Allâh Rasû­lü, gerekse Hulefâ-i Râ?idîn taraf?ndan strate­jik görevlere getirilmi?tir. Meselâ Osman b. E­bi’l-Âs (Rad?yallâhu Anh) bizzat Allâh Rasûlü tara­f?ndan Tâif’e vâli tâyin edilmi?tir. Hazret-i Ö­mer zamân?na kadar bu görevde kalm??, daha sonra Hazret-i Ömer kendisini Bahreyn’e vâli atam??t?r.
?mran b. Husayn (Rad?yallâhu Anh) da fakîh oldu?u bildirilen sahâbîlerdendir ve Hazret-i Ömer taraf?ndan Basra’ya gönderilmi?, orada­ki halka din e?itimi vermek için vazîfelendiril­mi?tir.
Huzeyfe b. el-Yeman (Rad?yallâhu Anh) da me?hur sahâbîlerdendir ki Allâh Rasûlü’nün kendisine son derece güveni bulunmaktayd?.
Birçok gizli bilgileri kendisine verdi?i için “Sâhibü’s-sirr (s?rda?)” olarak an?l?rd?. Hazret-i Îsâ’n?n nüzûlü dâhil k?yâmet alâmetleri hakk?n­da birçok rivâyetin kayna??d?r. Hazret-i Ömer onun bilgisine güvenir, fitne konusunda kendi­sine dan???rd?. Kaynaklar?n verdi?i bilgiye göre Hazret-i Ömer taraf?ndan Medâin’e vâli atan­m??t?r.
Ebu’d-Derdâ (Rad?yallâhu Anh) Bedir günü Müslüman olmu?, Uhud’a kat?lm??t?r. “Üm­metimin hakîmidir” gibi bir medh-i nebevîye mazhar olmu?tur. D?me?k kad?l??? yapacak ka­dar fakih bir sahâbîdir.
Ebû Hureyre gibi Vâsile b. el-Eska‘ (Ra­d?yallâhu Anhümâ) da Ashâb-? Suffe’dendir, gece gündüz Allâh Rasûlü’nün yak?n?nda bulun­mu?, aç-aç?k kalmas?na ra?men ilim tahsiline devam etmi?tir.
Ammâr b. Yâsir (Rad?yallâhu Anhümâ) erken dönem Müslüman olmu? sahâbîlerden biri ola­rak uzun süre Allâh Rasûlü’yle birlikteli?i var­d?r. Bunun yan?nda Allâh Rasûlü’nün, ?ahs?na dâir beyânât? bulunacak kadar da kendisine ya­k?nl??? bulunmaktad?r. Nüzûl-i Îsâ rivâyetleri­nin kayna?? olan sahâbîler içinde bunlar?n ya­n?nda Sefîne ve Sevbân (Rad?yallâhu Anhümâ) gibi gece gündüz Allâh Rasûlü’nün berâberinde bulunan ve onun hizmetçisi olan sahâbîler de vard?r. (Burada mezkûr sahâbîlere dâir verilen bilgiler “el-?sâ­be fî temyîzi’s-sahâbe” adl? me?hur sahâbe ansiklopedisinden a­l?nm??t?r. Merak edenler sahâbîlerin isimleri üzerinden kitapta a­rama yapabilir ve hayatlar? hakk?nda daha geni? bilgi edinebilir­ler.)
?imdi bu sahâbîlerin rivâyetlerini Allâh Rasûlü’nün çok yak?n arkada?lar? ve fakîh olmad?klar? gerekçesiyle tenkit etmenin ma‘kul bir îzâh? olabilir mi?
Mütâle‘an?n ciddiyetine (!) bak?n ki, mez­kûr sahâbîler aras?nda Allâh Rasûlü’nün e?leri bulunmad???n? sorun eden K?rba?o?lu bizzat kendi listesinde de yer ald??? halde Hazret-i ­i?e’yi görmüyor.
Mak?lede “D?? Tenkid” (isnad tenkidi) alt ba?l???yla yer alan bölümdeki tenkitler bizzat senet incelemelerine dayand?r?lmak yerine ha­dislerin birkaç?yla ilgili bilinen tenkitler ileri sürülerek di?erleri de zan alt?na sokuluyor.
Hâlbuki ba?l??a bakarak bu bölümde ilgili rivâyetlerin senetlerini tek tek inceleyip ayr? ayr? her biri hakk?nda mülâhazalar?n? ortaya koymas?n?, sonra da bu mülâhazalar üzerine, genellemeye prim vermeden tutarl? bir sonuç ç?karmas?n? beklerdik K?rba?o?lu’ndan!
“?ç Tenkit” (metin tenkidi) alt ba?l???yla mak?leye yans?tt??? tespitlere gelince; bunlar tamâmen K?rba?o?lu’nun hakîkat ve do?ruluk anlay???n? ortaya koyan son derece sübjektif aç?klamalar ve pekâlâ tart???labilecek, pekâlâ aksi söylenebilecek türden tespitlere daya­n?­yorlar.
Söz gelimi bu bölümde s?k s?k ilgili rivâ­yetlerin bâz?lar?nda yer alan ifâdelerin Eski A­hid (Tevrât) külliyat?ndaki bilgilerle benzerlik­ler arz etti?ine yapt??? at?flar? burada zikredebi­liriz. K?rba?o?lu bunlar? yad?rgay?p ilgili ha­dislerin belli kültür havzalar?nda üretilip Allâh Rasûlü’ne isnad edildi?ini dü?ünmektedir.
Bu, K?rba?o?lu’nun zannetti?i kadar kolay m?d?r? Pekâlâ, biri kalk?p ?unlar? diyebilir: Eski ve yeni ahid külliyat? toptan bat?l ve hurâfelerle dolu de?ildir.
Bunlarda hâlâ mi?kât-? nübüvvet­ten par?l­t?lar vard?r. ?? bu bilgiler de, korunabil­mi? mez­kûr par?lt?lardand?r. Allâh Rasûlü ile di?er peygamberlerin bilgi kayna?? ayn?d?r, vahiydir.
?imdi siz Ehl-i kitaptaki bilgilerin toptan bât?l oldu?unu söyleyebilir misiniz? E?er söy­lüyorsan?z, neden bu külliyat? hâlâ muhar­ref­(de­?i?tirilmi?, sapt?r?lm??, üzerinde oynanm??) ki­taplar olarak tan?ml?yorsunuz?
Ehl-i kitab’?n dînî bilgisinin tahrif edilmi? olmas? zorunlu olarak sâhip olduklar? bâz? bil­gilerin hakîkat de?eri ta??yabilece?ini göster­mez mi? Bizim de bu bilgileri tespit etmemiz i­çin güve­ne­bi­le­ce?imiz kaynak Kur’ân âyetleri ve Allâh Rasûlü’nün hadisleri de?il midir?
?u halde Allâh Rasûlü’nden gelen hadis­ler ilgili bilgilere paralellik arz ediyorsa bunu hadislerin uydurma oldu?una m? yoksa Ehl-i kitab?n mezkûr bilgilerinin sahih oldu?una m? delil saymal?d?r?
Görüldü?ü gibi K?rba?o?lu burada bir ön kabulden hareket ediyor, hadislerin metin kriti­?ini de ihtiyat pay? b?rakmadan tamâmen bu­nun üzerine binâ ediyor. ?imdi bu metin tenki­dine ne kadar güvenebiliriz?
Haber-i Mütevâtirlerin D???ndaki Haberler Sâdece Haber-i Vâhid Midir?
Üçüncüsü, haber-i vâhidlerin akîdeye ko- nu olamamas? meselesine gelince; bu mesele de detaylar? ara?t?r?lmad???nda kafa kar???kl???­na yol açabilmektedir. Detaylara girmeden ön­ce iki noktan?n alt?n? çizelim:
Birincisi, Hazret-i Îsâ’n?n nüzûlüne dâir rivâyetler haber-i vâhid de?ildir, yukar?da da î­zah etti?imiz gibi mütevâtirdir.
?kincisi, nüzûl-i Îsâ rivâyetlerinin mütevâ­tir olmad??? farz edilse bile, bu zorunlu olarak haber-i vâhid olmalar?n? gerektirmez. Zîrâ Usû­l-i f?k?h âlimleri genelde hadisleri “Mütevâtir”, “Me?­hur” ve “Âhâd” olmak üzere üç k?sma a­y?r?p hükümleri îtibâr?yla her bir k?sm? ayr? ayr? de?erlendirirler.
Bu de­?er­lendirmeye göre me?­hur hadisler ?bni Fûrek, el-?sferâînî, Ebû Mansur el-Ba?­dâdî ve Ebu’l-Yüsr el-Bezde­vî gibi ekser u­sulcülere göre kat‘î bilgi ifâde ederken(el-Ba?­dâ­dî, Usûlü’d-dîn, sh:13), Debûsî ve Serahsî gibi bâz? âlim­lerce tume’nînet (tatmin edici bilgi) ifâde et­mektedir. (Debûsî, Takvîmü’l-edille, s. 212; Serahsî, el-Usûl, 1/292)
Ama ?uras? kesin ki, me?hur hadislerin inkâr? –Ebu’l-Yüsr el-Bezdevî ve hocas? ?em- sü’l-Eimme el-Halvânî gibi bâz? âlimlere göre küfür olsa da (Ebu’l-Yüsr el-Bezdevî, Kitabün fîhi marifetü’l-huceci’?-?er’iyye, s:33)-en az?ndan bidat kabul e- dilmekte, bu yönüyle ilgili rivâ­yet­le­rin akîdeye tealluku bulun­mak­ta­d?r.
Bu ba­k?mdan birçok akîde ve kelam kita­b?nda da örneklerine rastland??? üzere ilgili ri­vâyetler ak?dede delil olarak kullan?labilmekte­dir. Özel­likle akîde ve kelam kitaplar?n?n sem‘­iyyât bö­lümü diye bilinen son bahislerinde bu ri­vâyetlerin s?kça delil olarak kullan?ld???n? görmekteyiz.
?u da var ki, kelamc?lar bu gibi bahislerde zaman zaman istidlalde bulunduklar? bâz? rivâ­yetlerin me?hur oldu?unu ifâde etmi?lerse de bu hüküm her zaman isâbetli olmamaktad?r.
Zâhid el-Kevserî’nin de pek yerinde tes­pit etti?i üzere, sözü edilen kelamc?lar?n hadis ilimlerinde ihtisaslar? olmad??? için ilgili ha­dislerin tarikleri hakk?nda etrafl? bilgiye sâhip olmamaktad?rlar. (Kevserî, Nazratün âbira, sh:122)
Bu bak?mdan onlar tevâtüre ula?t???n?n   fark?na varamay?p sâdece me?hur olduklar?n? i­fâdeyle yetinmektedirler.
Her konuda ihtisas erbâb?n?n bilgisine mürâcaat etmek gerekti?in­den mütevâtir hadis­lerin tespiti husûsunda ke­lamc?lardan çok ha­dislerin tariklerine a?inal??? olan âlimlerin tes­pitleri esas al?nmal?d?r.
Yukar?da bu nitelikteki âlimlerin ilgili ha­dislere dâir kanaatlerini belirtmi?tik. Sözün ö­zü; usûl-i f?k?h âlimlerine âit bu taksime göre konu?acak olursak; nüzûl-i Îsâ rivâyetleri en a­z?ndan me?hur ve müstefîz hadisler k?sm?na dâ­hil olmaktad?r.
Bizim yukar?da esas ald???m?z üzere ha­disleri mütevâtir ve haber-i vâhid olarak ikili tasnife tâbi tutanlar genelde muhaddislerdir. ?u halde nüzûl-i Îsâ rivâyetlerinin mütevâtir olma­d???n? varsaysak bile haber-i vâhid olmalar? ge­rekti?i sonucu sâdece muhaddislerin tasnifine göredir, usul-i f?k?h âlimlerine göre de?ildir.
Haber-i Vâhidler Akîdeye Konu Olamazlar M??
Bu giri?ten sonra bir an için ?slamo?lu’­nun dedi?i gibi dü?ünerek ilgili rivâyetleri ha­ber-i vâhid kabul edecek olsak bile bu, mezkûr rivâyetlerin mutlak anlamda akîdeye konu ola­mayaca??n? göstermez. Zîrâ haber-i vâhidler içinde akîdeye konu olan rivâyetler bulunmak­tad?r. Nitekim birçok usul-i f?k?h kitab?nda mü­tevâtir haber konusu i?lendikten sonra “Kat‘î bilgi ifâde eden haberler” ba?l??? alt?nda özel bir bahis aç?lmas? bunu göstermektedir.
Buna bir misal olmas? için Fahru’r-Râzî (Rahimehullâh)?n “Bir haberin do?ru oldu?unda te- vâtürden ba?ka delâlet eden hususlar” diye ba?- l?k att??? bahsi zikredebiliriz. (Fahru’r-Râzî, el-Mah- sûl:4/ 271)
Gerek Fahru’r-Râzî, gerekse di?er birçok usulcü (Rahimehumüllâh) bu ve benzer ba?l?klar al­t?nda kat‘î bilgi ifâde eden haber-i vâhid çe?it­lerine birçok örnek vermektedirler. Bunlar için­den âlimlerin kabul etti?i haber-i vâhidleri bu­rada özellikle belirtmeliyiz. (Cessâs, el-Fusûl:3/49)
Zîrâ Hazret-i Îsâ’n?n nüzûlüne dâir rivâ­yetler hemen hemen bütün ?slam âlimleri tara­f?n­dan kabul görmü?, hadis mecmualar?ndan a­k?id-kelam kitaplar?na kadar ilgili hadisler k?­yâmet alâmetleri sadedinde birer bilgi kay­na?? olarak kullan?lm??t?r.
?u halde ilgili hadislerin haber-i vâhid ol­du?u söylense bile, âlimlerin kabûlüne maz­har olmalar? bak?m?ndan katî bilgi ifâde ettikle­rini ve do?al olarak akîdeye konu olmalar? gerekti­?ini söylemek durumunday?z.
 
Haber-i Vâhidlerin Zan ?fâde Etmesi Nas?l Anla??lmal?d?r?
Burada Mustafa ?slamo?lu’nun cevâb?nda da dikkat çekti?i gibi; ?slam modernistlerinin haber-i vâhidlerin zan ifâde etti?i husûsuna dö­nük bir çarp?tmas?na temas etmeliyiz.
?slam modernistleri bir itikad ilkesini ka­bul etmediklerinde tav?rlar? bellidir; genelde konu hakk?ndaki hadislerin haber-i vâhid oldu­?unu ileri sürerler. Daha sonra haber-i vâhid­lerin zan ifâde etti?i yönündeki prensibi günde­me ta­??yarak haberin içeri?ine îman etmeyi?le­rini kendilerince bir sebebe ba?lam?? olurlar.
Evet, ifâde edildi?i gibi haber-i vâhidlerin zan ifâde etmesi usûlî bir konudur ve kat‘î bilgi ifâde etmelerini sa?layan -ve yukar?da bir ör­ne?ine yer verilende oldu?u gibi- herhangi bir karîne bulunmad???nda söz konusudur.
Ancak burada kapal? kalan ve kapal?l??? f?rsat bilinerek manipüle edilmeye çal???lan bir konu var. Haber-i vâhidlerin ifâde etti?i belirti­len zan, zann-? gâliptir. Yâni hadisin durumuna göre yüzde elli bir ile yüzde doksan dokuz aras?nda de?i?ebilen güçlü kanaattir.
?öyle söyleyebiliriz; normal ?artlarda ha­ber-i vâhidle sâbit bir meseleye inanmak için e­limizde geçerli bir sebep oldu?u halde onu in­kâr etmek için geçerli bir sebep bulunmamakta­d?r. Bu da aksine delil olmad??? zaman haber-i vâhidlerin gere?ince inanmak icap etti?i anla­m?na gelir.
Durum böyle olunca haber-i vâhidlerin zan ifâde etti?i yönündeki bu usûl prensibini il­gili haberlerin içeri?ine kar?? güvensizlik telkin eden bir ba?lam ve üslûp içinde dile getirmek esâsen ilgili prensibi uygulama hassâsiyetinin de?il, onu çarp?tman?n i?â­re­tidir.
Zîrâ söz konusu prensip haber-i vâ­hidlerin içeri?inin do?ru olmas? ihtimâlinin yanl?? olmas? ihtimâline kar?? daha güçlü oldu?unu ve dolay?s?yla îtibâra al?nmas? gerekti?ini ifâde etti?i halde burada tam aksi bir amaçla kullan?l­makta, ilgili haberin içeri?ine îmân?n lüzum­suzlu?una araç k?l?nmaktad?r.
Nitekim nüzûl-i Îsâ’ya inanmayan kimse ko­nu hakk?ndaki hadislerin haber-i vâhid ol­duklar?n? duydu?unda acaba yanl?? m? yap?yo­rum diye bir tereddüt duymas? gerekece?ine, inkâr?n? bir temele dayand?rm??ças?na rahat­la­maktad?r.
Bu durumda haber-i vâhidlerin zan ifâde etti?i yönündeki prensibi do?ru anlamam?z ge­rekmektedir. Bu prensibi do?ru anlayabilmek i­çin önce onun usûl ve kelam kitaplar?nda ne münâsebetle kullan?ld???n? bilmek icap eder.
Usûl ve kelam kitaplar?n? inceleyenler gö­recektir ki haber-i vâhidin zan ifâde etti?i ve kat‘î bilgi sa?lamad??? yönündeki prensip özel­likle iki konuda gündeme ta??nmaktad?r. Bun­lardan biri nasslar?n te‘âruzu konusu, di?eri tekfir konusudur.
Nasslar?n te‘âruzu konusunda bilhassa Ha­nefî usulcüler Kur’ân’da bulunan tahsis edilme­mi? umûmî laf?zlar bahsinde bu laf?zlar?n ha­ber-i vâhidlerle tahsis edile­me­ye­ce­?ini ifâde e­derlerken ilgili prensibe at?f ya­parlar.
Bir de usulcüler haberlerin kendi aralar?n­daki te‘âruzu bahsinde de bu kaideye dikkat çekmektedirler ki onlar?n bu at?flar?, haber-i vâ­hidleri delil kabul etmemeye dönük de?il, sâ­de­ce nasslar? hiyerar?ik bir düzene göre anlama­ya dönük bir çaban?n ürünüdür.
Tekfir konusundaki atfa gelince; bu pren­sibe daha çok kelam ki­tap­lar?nda a­t?fta bulunu­lur ve bu konu haber-i vâhidle sâbit meseleleri inkâr etti?i için her hangi birini tekfir etmemek ge­rekti?i anlat?l?rken gündeme getirilir.
Burada da haber-i vâhidlerin delil olarak görülemeye­ce?ine dâir en ufak bir îmâ söz ko­nusu de?ildir. Prensibin gündeme getirilmesi sâdece tekfir ko­nusunda ihtiyat?n gereklili?in­den kaynaklan­maktad?r.
Demek oluyor ki, prensibi do?ru yerde uygulamak istiyorsak onu ya nasslar?n te‘âruzu (delillerin çeli?mesi) ya da tekfir konusunda kullanmal?y?z. Âyet ya da mütevâtir veyâ me?­hur hadislerin aç?k ifâde­lerine ayk?r? bir rivâ­yetle kar??la?t???m?zda ilgi­li rivâyetin s?hhat de­?erini ara?t?r?r, bu meyan­da haber-i vâhid oldu­?unu ve zan ifâde etti?ini belirtiriz. Ard?ndan aksini gösteren delillerin a­ç?k âyet veyâ müte­vâtir ya da me?hur hadisler oldu?unu, kat‘î bil­gi ifâde ettiklerini söyleriz.
Böylece naslar? birbirleriyle çat??t?rmadan bir ahenk içinde anlaman?n yolunu aramaya ça­l???r?z.
Ya da prensibi bir hadisi inkâr eden kimse kar??s?nda uygulamaya sokar?z. E?er inkâr etti­?i rivâyet haber-i vâhid ise zan ifâde etti?ini, dolay?s?yla söz konusu ?ahs? tekfir etmemizin do?ru olmayaca??n? anlar?z. Yoksa Allâh Ra­sûlü’nden sahih bir yolla aktar?lm?? ve müçte­hidlerin nasslar?n tespit ve tefsirine dâir ince­le­me­le­rinden geçmi? bir hadis rivâyetinin gere?i­ne îman konusunda uygulanamaz. Dolay?s?yla “Bu hadis haber-i vâhiddir, içeri?ine inanmam gerekmez” ?eklinde bir savunma geli?tirilemez.
Maalesef günümüzde prensip hep bu sa­vunma psi­ko­lo­ji­siyle kullan?lmakta, nedense hep in­kâr?n k?l?f? olarak takdim edilmekte ve sü­rekli haber-i vâhidler kar??s?nda Müslüman­lar? hem yersiz hem de yanl?? bir tavra sü­rükle­mektedir. E?er bu prensibi uygulayanlar usûlü i?letme duyarl?l???ndan hareketle bunu yap?yor­larsa ayn? duyarl?l???n gere?i olarak prensibi yerli yerince de kullanmak mesuli­ye­tindedirler.
Sonuç olarak; sözün ba??ndan beri anlat­maya çal??t???m?z gibi gerek konuyla ilgili ha­dislerin mâhiyet ve husûsiyetleri, gerekse muh­telif ?slâmî ilimlere konu olan prensipler göz ö­nünde bulunduruldu?unda nüzûl-i Îsâ’ya dâir rivâyetlerin tevili mümkün görünmemektedir.
Bununla birlikte ilgili rivâyetlerin mütevâ­tir olmad??? yönündeki iddia ba?ta mütevâtir hadisin târifi aç?s?ndan temelsizdir. Haber-i vâ­hidlerin zan ifâde etti?i ve akî­deye konu ola­ma­yaca?? prensibi de aslen aç?l?­m? ve kap­sam ala­n?n? s?n?rlay?c? di?er prensip­ler dikkate al?nma­dan pe?in fikirlere k?l?f üret­mek üzere manipüle edilmeye çal???lm??t?r.
Son olarak gördük ki, haber-i vâhidlerin zan ifâde etti?i yönündeki prensip günümüzde ne do?ru yerde ne de do?ru amaçla kullan?l­maktad?r. Önceleri naslar? bir hiyerar?i içinde do?ru anlaman?n ölçüsü olarak kullan?lan bir p­rensi­bin bugün nas?l da naslar? hayât?n d???na itme arac? olarak istismar edildi?ini göstermesi bak?­m?ndan bu hayli mânidard?r.
Bütün bunlardan sonra Mustafa ?slam­o?­lu­’­nun nüzûl-i Îsâ konusundaki görü?lerinin her­hangi ilmî mesnede dayanmad???n?, ?artlan­m?? bir zihinle meseleyi basitle?tirdi?ini söyle­mek durumunday?z.
Vesselam…


[1] Akla ilk gelen bir misal olarak selefisinden E?arisine ve Matüridisine kadar hemen bütün müminlerin 1100 y?ld?r ba?ucu eseri kabul etti?i Tahâvî Akîde’sinde bu konuda ?öyle denir: Deccal’?n ç?kmas?, Meryemo?lu ?sa (aleyhisselam)?n gökten nüzûlü gibi k?yamet alametlerine iman ederiz. s. 29.

[2] http://www.tumgazeteler.com/?a=2573959