PAYLAŞ
Mustafa Öztürk'e Reddiye: Bu Oğlan Tuzak ve Av Peşinde
PDF'e AktarYazdır

BU “OĞLAN” TUZAK VE AV PEŞİNDE

İstanbul’daki oğlan iyice dağıtmış. İçip kafayı çeken birinin hezeyanlarını bile geride bırakacak garip sesler ve gürültüler çıkarmaya başlamış. Bir Müslüman’a oğlan diye hitap ediyor. Demek ki bir vatandaş için bu ifadeyi kullanmakta bir mahzur yokmuş. Mahzur olsaydı koca profesör bunu da bilmez miydi? O halde bizim de ona oğlanlığı yakıştırmamıza umarım kızmaz. Ancak kafama bir husus takıldı: Samsundaki o oğlan dediği Hoca efendinin ve kendisinin vesikalık resimleri yan yana konulsa ve onlara şöyle bir bakılsa, hangisinin oğlana benzeyip benzemediği hemen anlaşılacaktır. Hatta bu mukayeseyi bizzat o yapsa çok daha iyi olur. Gören Allah için desin!. Hangisi oğlan? Sonra, belli ki, bu oğlan birilerini mayın hattına çekme gayreti içinde. Bebek’teki yahut Beşiktaş’taki oturtulduğu yerden başka semtlerdeki, hatta çok uzaklardaki Müslümanlara bakıp kıs kıs gülmeyi de aşarak artık onları başka bir şekilde tahrik etmeye çalışıyor. Onlara uzun menzilli füzeler fırlatıyor. Kemal Atatürk, laiklik, cumhuriyet. Bilmektedir ki, şunlar, tenkit hürriyetinin asla kabul edilmediği bir şahsiyet, iki kavram. Bu oğlan, sırtını işte onlara dayayarak, birilerine ateş edecek kadar delikanlı..

Laiklik üzerinde tabii ki yeniden ve doğru düşünülmeli. Ona ne şüphe. Hele bir Mümin ve Müslüman olarak derin düşünülmeli. Ansiklopedilerdeki, sosyoloji ve politika lügatlerindeki mevcut mana ve izahlarına tekrar tekrar dikkatle bakılmalı. Dünden bu güne nasıl anlaşılmış ve tatbik edilmiş, zamanla -kazanmışsa- yeni hangi manaları kazanmış, kaybetmişse, neleri kaybetmiş? İşin bu yanı çok iyi göz önünde bulundurulmalı, incelenmeli.. Ama cümlelerini ve konuşmasını bunlar üzerinde kuran bu oğlan şu mefhumu (kavramı) nasıl anladığını söylememiş. Harbiden tekerlek gibi yuvarlak konuşmuş. Kaba ve şayi şekliyle, dinle devlet işlerinin ayrılması yahut Allah’ı ve Resulünü, devlet, iktisat, siyaset, talim terbiye, hukuk ve diğer bilcümle dünya işlerine karıştırtmamak olarak mı, nasıl anlıyor? Buna temas etmemiş. Böyle ise bunun imanla ve İslam’la bağdaşıp bağdaşmayacağı hususunda hiç kafa yormuş mu, yormamış mı? Bu noktada da hiç bir şey dememiş. Yoksa, bana ne mi diyor?!.. Cübbeli ve Samsun’daki Hocaefendiler din namına ne demişler ve ne yapmışlar da fırsatın onların elinde olmadığına adete şükrediliyor ve eline geçmemesi için Kemal Atatürk’e dua edilmesini istiyor. Allah’ın mülkünde başkalarının sözü geçmesin mi dediler? Ey Allah!. Ey Peygamber!. Siz bilmezsiniz, biz biliriz.. Sizin dedikleriniz geçmişte kaldı. Artık, tarihsellik formülüyle biz onları çoktan çöpe fırlattık, attık.. Bize Kemal Atatürk’ün getirdiğinin bakiyesi olan laiklik ve Cumhuriyet yeter inancını taşımadıkları için mi? Hem, bu oğlan Kemal Atatürk’e dua edilmesini emrederken, ona dua edilmesini ve yalvarılmasını mı, onun için Allah’a dua edilmesini mi, istiyor, çok da belli değil. Açıklasaydı sevinirdik.. Şu da var ki; diğer yanda, Allah’ı, cahil, zalim ve merhametsiz ilan eden, gönderdiği Kuran’da yanlışlar bulan ve Allah’la dalga geçen biri olarak, O’na dua edilmesini pek doğru bulmayacağı açıktır.

Türkiye’de laiklik -bu oğlanın iddia ettiği gibi- hiçbir zaman istismar edilmemiştir. Aksine her devirde şanına yaraşır şekilde tatbik edilmiştir.. Laikçilik dedikleri de, birilerinin, ona hem düşman olan, hem de iman eden iki tarafa yaranmak yahut kanunun palasından kurtulmak için kullandıkları bir sözden başka bir şey değildir. Laiklikler laiklik namına ve aşkına Müslümanlara hangi sopayı vurmuşlarsa kendilerince doğruyu yapmışlardır. Bu hususta şartları gözeterek ve pragmatik hareket ederek çekingen ve tavizkâr davrananlar ise laikliklerinde ihlası az olanlar yahut samimiyeti olmayanlardır. Onun istismar edildiğini söyleyenler de, hem onun meyvelerinden istifade etmek, hem de düşmanlarından faydalanmak isteyen uyanık geçinenlerdir.

İstismar, bir şeyin meyvesini elde etme ve yeme demektir. Din istismarı ise, kısaca ahiret işini dünya menfaatlerine alet etme diye anlatılabilir. Bu oğlan, işte burada (doğru demiyorsa bile) doğruyu söylüyor.. Hakikaten doğru.. Dini kim istismar etmiyor ki?! Onun meyve ve mahsulünü dünyada kim zıkkımlanmaya çalışmıyor ki?! Ona düşman oldukları, onu yok etmeye çalıştıkları ve din düşmanlarına köpeklik yaptıkları halde bunu Müslümanlara açık açık söyleyebilme delikanlılığını gösteremeyenler. Kuran düşmanlarının çorbacılığını ve beslemeliğini yapıp onu hükümsüz kılmaya var güçleriyle gayret etmelerine rağmen onun taraftarı ve öğreteni gibi davranarak, sırtından zıkkımlanıp karnını doyurmaya devam edenler. Allah’a, Kuran’a, tefsire ve müfessirlere düşman, tefsirciler.. Sahabe’ye, Peygamber sallallahu aleyhi ve selleme, hadise ve Sünnet’e düşman hadisçiler.. İmana ve akaid ilmine düşman, imansız kelamcılar. Müçtehitlere, fakihlere ve fıkha düşman, fıkıhçılar. Böyle oldukları halde bu mesleklerle karınlarını tıka basa doyuran lapacılar. İslam düşmanı sistem ve rejimlerin gübreliklerinde yetiştirilmelerine ve varlıklarını onlara borçlu olmalarına rağmen, dinin esaslarını sanki kabul ediyormuş gibi görünen ve rol yapan, bazen de mücahit kesilen mürai ve müzebzep -sadece iki değil- çok yüzlüler. Allah düşmanlarının aşkı ve sevdası ile Allah’a imanı ve Allah korkusunu aynı kalpte bir arada bulundurma iddiasındaki sahtekârlar. Başta dinin rakibi, nihayette de onu rakip bile kabul etmeyen dünya görüşleri ve ilkeler ile dini beraberce bulundurdukları iddiasındakiler. Dünya menfaatini dinde ve dindarlıkta daha çok bulacaklarını bilseler yahut zannetseler herkesten evvel dindar kesilecek olanlar. Bunu laiklik yandaşlığında görseler dümeni ve rotayı derhal o tarafa çevirecek olan kimseler.. Birçok hadiste de bildirildiği üzere ahiret ilimlerini dünyalarını kazanmak için tahsil edenler. Allah deyip çarpanlar, bismillah deyip çalanlar. İslami tesettüre bürünerek fahişelik yapanlar.. Din namına Müslüman kadınını piyasa artığı yahut âmir ve patron metresi veya iş arkadaşı kurbanı haline getirmeye çalışanlar. Evet, bütün bunlar ve emsali bozuk karakterli düşük kimseler, dini istismar edenlerdir. Ne yalan söyleyeyim oğlan doğruyu söylüyor.

Dünyayı fuhuş arenası haline getirenlerin. tacizin şartlarını ve zeminini kâmilen hazırlayıp ardında tacizden şikâyet edenlerin. Bunların şakşakçılığını yapanların. Dualarıyla onlarla beraber olanların.. Bütün bunların, bilmem kimlerin, bilmem nerelerini birilerine öptürmesini neden kınar ve istismara kalkarlar bellidir. Öğrencileri ile yemedik naneyi bırakmayan nice öğretmen ve öğretim üyesi vatandaşın rezilliklerinin medyada daima ayyuka çıktığı şartları ve zeminleri zihninizde canlandırın. İşte o zeminlerde ve sahalarda İslam’ın zina ve namussuzluk cezasına karşı çıkan sistemlerin yanlılarını bir hayal edin. Bunun için de ayetleri bir o yana bir bu yana sündürmeye çalışan namussuz akademisyenleri gözünüzün önüne getirin. Böyle yapıların ve zeminlerin mahsulatından olan ve itina ile İslam otoritesinin kılıcından korunma altına alınan o sahte şeyhlerin şerefsizlikleri ne için istismar edilir düşündürücüdür. Bir yanda öğrencileri ile olmadık rezillikleri ayyuka çıkan onca öğretmen ve öğretim üyesi bahane edilerek mesleklerine ve meslektaşlarına  çamur atıldığı görülmemiştir. Diğer yanda ise onlara nispetle yok denecek kadar az olan o şeyh bozuntusu yüz karaları ile koca nezih camialara ve kimselere pek ala çamur atılabilmektedirler. Bu neyle izah edilebilir? Açık değil mi?! Bu dünya sahte peygamberlerle hatta sahte ilahlarla dolu. Tımarhaneler ve piyasa ortada. İlahlıklarını kabul etmeyenleri cin çarpmıştan beter ediyorlar. Dünya görüşleriyle ortalığı fuhuş pazarına çevirdiler.. Bu oğlanın bunlardan haberi mi yok acaba?. Hangisinden şikâyet etti? Sahteler yüzünden gerçek Allah ve hak peygamberi de mi karalanmak isteniyor? Değilse sahte şeyhler bahane edilerek hakikilere çamur atma çamurluğuna kapı mı aralanmak isteniyor, ne yapılıyor?

Bu oğlanın, Kemal Atatürk’ü bir İslam büyüğü kabul edip her dem ona dua etmeyi kendine vird edinen, Kemalizm’in vecibelerini de şapkasına varıncaya kadar üzerinde kâmilen bulunduran ihlaslı bir Kemalist Haydar Baş’tan ne alıp veremeyeceği var? Doğrusu anlayamadık! Hâlbuki Haydar, tam da bu oğlanın aradığı ama zor bulacağı bir Kemal Atatürk duahanı… Çok garip!..

İyi biliyoruz ki, bu oğlan tuzak, avcılık ve av peşinde.. Lakin yine yakinen iman ettik: Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır.

HÜSEYİN AVNİ/13.11.2018/İZMİR

Tenbîh: Bunlar benim şahsî beyanatımdır; her hangi bir camia namına yazılıp okunmamıştır.

PDF'e AktarYazdır

BİR CEVAP BIRAK

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen buraya isminizi yazın