PAYLAŞ
PDF'e AktarYazdır
KADINLARIN HİCÂBI/ERKEKLERDEN GİZLENMESİ
 
Muhammed Zahid El-Kevserî
 

Tercüme: Muhammed YELKENCİ


Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem efendimiz’in hanımlarına (radıyallahu anhünne) Mevla teala hazretlerinin (Evlerinize yerleşin ve önceki cahiliye dönemlerinde olduğu gibi süslerinizi gösterip, dikkat çekecek şekilde yürümeyin.) kavl-i kerimi ile hitâb edildi ve -mü’minlerin anaları olmalarına rağmen- Kitab–ı Kerimin açık delaletiyle, tesettür ile emr olundular. Diğer kadınlar ise mahremleri olmayan erkeklere kıyasla yabancı olduklarından Onlardan (Efendimiz sallallâhu aleyhi ve sellem’in hanımlarından) örtünmeye daha layıktırlar. Allah sübhânehû ve teâlâ şöyle buyurmuştur: (Ey Nebî(-i Zîşân)!.. Hanımlarına, kız çocuklarına ve mü’minlerin hanımlarına söyle; cilbâblarını (çarşaflarını) başlarından aşağı (topuklarına kadar) sarkıtsınlar. Bu, onların (iffetli olduklarının) tanınması ve eziyet edilmemelerine daha layıktır.)ٰ Böylece Efendimiz sallallahu aleyhi ve selem’in hanımları ile mü’minlerin hanımlarının arasını mübalağa ile örtünme hususunda eşit tutmuştur.
    Hazreti Ali radıyellâhu anhu ve kerramellahü vechehü’nun ve Hazreti İbnü Mes’ud radıyellâhu anhu’nun ilimlerinin varisi ve Hazreti Ömer radıyellâhu anhu zamanından itibaren altmış sene boyunca Kûfe kadılığı yapan Kadı Şureyh rahimehullah gibi birinin, ilmine ve anlayışına boyun eğip hürmet ettiği Abîdetüsselmânî bu ayeti celileyi tefsir etmiş ve İbnü Cerîr bunu Tefsîr’inde şöylece nakl etmiştir: ( (İbnü Cerîr), Mevla teala ve celle celalühü’nun Ahzab suresindeki 59. Âyet-i kerimesi hakkında bana Ya’kûb rivâyet etmiştir. (O Ya’kûb) bize İbnü ’Uleyye, İbni Avn’dan, (O İbnü ‘Avn), Muhammed‘den, (O Muhammed) de Abîde’den rivâyet etti, dedi: İbnü Avn cilbabı yanımızda giydi ve dedi ki, Muhammed cilbâbı yanımızda giydi ve dedi ki, Abîde bunu yanımda giydi. İbnü Avn dedi ki, cübbesi ile yüzünü örttü, burnunu ve sol gözünü kapattı; sağ gözünü açtı, cübbesini başının üzerinden sarkıttı; o kadar ki kaşına yaklaştırdı veya kaşını örttü.)
    Bu haberin senedinin râvîleri, güven ve muhafaza (zabt) hususunda dağlar gibi sağlam ve büyüktürler: İbnü Cerîr rahimehullah, hadîs-i şerif hafızı, şöhreti yayılmış, saygı değer, meşhur bir müfessirdir. Onun şeyhi; Ya’kûb ibnu İbrahim el-Abdi, O’nun şeyhi İbnü ‘Uleyye İsmail İbnü İbrahim İbni Miksem, O’nun şeyhi İbnu Avn Abdullah el-Mısri, O’nun şeyhi Muhammed İbnu Sîrîn’dir. Hepsi de güvenilir hadîs-i şerif hafızlarıdır.(Allah kendilerinden razı olsun). Kütüb-i Sitte imamlarının hepsi, bu ravilerin rivayet ettiği hadîs-i şerifi alıp, kitablarına koymak hususunda ittifak etmişlerdir. Abîde, halini açıkladığımız Selmânî’dir. (Kütüb-i Sitte) cemâat(i) de O’ndan (hadîs) rivâyet etmiştir.
    Abdullah İbnu Mes’ud radıyallahu anhu (الا ما ظهر منها)ٰ kavli kerimindeki (ما)yı elbise ile tefsir etmiştir.
   (Dış elbiseleri müstesna) dolayısıyla, bunu, sürme ve yüzükle, yani onların yerleri olan el ve yüz ile tefsir etmek, O’na (radıyallahu anh) göre razı olunmayan görüştür. O ilimle dolu olan bir sığınaktır. Onun (radıyallahu anh) bu tefsiri, bir önceki açıklamalara ve (خذوا زينتكم عند كل مسجد) kavl-i kerimindeki ziyneti, elbise ile tefsir etmesine uygun düşmektedir. Aynı şekilde İbnu Ebî Talha da, İbnu Abbas’tan bir önceki ayetteki (ادناء)/idnâ kelimesini, Abîde gibi tek gözün açılması ile tefsir ettiğini rivayet etmiştir. Hazret-i ‘Âişe radıyellâhu anhâ’dan da kendi görüşü olmak üzere böyle bir rivayet sahih olarak gelmiştir. Kadının yürümekte olduğu yolu görmesine mâni olmayacak şekilde yüzüne kalın, ağır gelmeyecek bir örtüyü koyması, manaca bu tefsir gibi sayılabilir. Çünki örtünmede kasd edilen asıl şey, kadının güzelliklerinin erkeklere görünmemesidir. Zikr edilen örtü ise, erkekler, kadınlara emr edildiği gibi, kendilerine de emr edilen gözlerini kısmaya riayet ettikleri müddetçe, kadınların güzelliklerinin ortaya çıkmasını engelleyicidir.
    Selef’in çoğu Abîde’nin yukarıda geçen görüşünü almıştır/benimsemiştir. Hanefi fukahasının arasında çok büyük bir yeri olan Ebû Bekr El-Cessas rahimehullah Ahkâmu’l-Kur’ân isimli eserinde bu manayı desteklemiştir.
    Kadının yüzünü ve ellerini, namazda ve ihramda açmasının mübah olmasına gelince… Bu mübahlık, ihtiyacı için evinden çıktığında yüzünü ve ellerini açmanın mübahlığına delalet etmez. Çünki kadının ihram hali, diğer hacılar gibi, Allah celle celâlühû’ya ibadet etmek sebebi ile örtüsünü giyindiği haldir. Dolayısıyla gözlerini kısmaya ve bakışlarını muhafaza etmeye son derece dikkat ederler. Kadının namazı ise ya evinde ya da yatak odasında olur. Onun için, erkeklerin, namaz halinde onların güzelliklerini görebilmesi zannı düşünülemez. O halde bozulmuş olan sokağa çıkma hâli, namaz ve ihram haline kıyas edilemez. Bu meseledeki en çok söylenebilecek olan, namaz ve ihram hallerinin ayet-i celile’nin hükmünden istisna edilmesidir.
    Cilbab ayeti, nakl ettiğimiz gibi güvenilir alimlerin birbirinden rivayet ettiği şekilde örtünün uçlarının alt ve üst taraftan göze yaklaştırılmasının vâcib/farz olması hususunda açıktır.
     Sünenü Ebî Davud’daki, Hazreti Aişe radıyallahu anha validemizin yüz ve elleri istisna eden (örtünme hükmünden ayrı tutan) rivayetine gelince… O şâyet sahîh ise, Onun (vâlidemizin) kendisinin bununla amel etmemesi, Selefi’n çoğuna göre bu hadisi şerifle amel edilmesini engelleyen bir temel sebebdir. Nasıl böyle olmasın? Bu hadîs(-i şerifin senedin)de, Hâlid İbnü Düreyk’in, Hazreti Aişe radıyallahu anha validemizden rivayeti vardır. Halbuki ittifakla O’na ulaşmamıştır. Gene seneddeki Said İbnü Bişr zayıftır. Ve senedde bazı müdellislerin an’anesi (Şeyhini gizleyerek, O’nun üstündeki kimseden, ondan işitmiş zannını uyandıracak kelimelerle rivâyet eden kimselerin “an fülân”/“falancıdan” şeklindeki rivâyeti) vardır. (Meşru bir illet bulunmadığı müddetçe, tedlis kınanan bir şeydir.)
    Şehirlerin İmamları’ndan kadınların yüzlerini ve ellerini açmasının caiz olmasına dâir yapılan rivayete gelince… Bu, fitne korkusunun bulunmamasıyla kayıdlanmış(bir hüküm)dür. Halbuki kadının yüzü açık olarak dışarı çıktığında insanın fitneden emin olabileceği, kötü huylardan, ahlaksızlıklardan süzülmüş toplum nerede???
    Şemsü’l-Eimmetü’s-Serahsî rahimehullah, el-Mebsût isimli kitabında (10/152) şöyle buyurur: Yabancı kadına bakmanın haram oluşu fitne korkusundandır. kadının yüzüne ve yüzündeki güzelliklerin tamâmına bakmaktaki fitne korkusu, diğer uzuvlarındakinden daha çoktur. Sonra (Serahsî rahimehullah) İmam-ı Azam ve arkadaşları rahimehumullah’dan rivayet edilen ellere ve yüze bakmanın mübah oluşunu zikr etti ve sonra da şöyle dedi: “Bütün bunlar (mübah olma), bakış, şehvetle olmadığı takdîrdedir. Eğer şehvet duyacağını biliyorsa bu uzuvlardan (el ve yüzden) hiçbirine bakması caiz değildir. Zann-ı ğalibi (ağırlıklı görüşü) şehvet duyacağı şeklinde ise, durum aynıdır. Çünki, bir şeyin hakikatinin kesin bilinemeyeceği yerde zann-ı galib, yakîn/şeksiz kesin inanç gibidir.
    Fitne korkusunun olmaması ancak husûsî bir bakışla bakan kişi için geçerli olur. Kadınların insanların önlerinde dolaşarak yüzü açık olarak ortaya çıktığı kalabalık topluluklarda ise, insanların hepsinde fitne korkusunun bulunmayacağı düşünülemez. Böylece bu illetden dolayı, kadınların, insanların önlerinde yüz açmalarını yasaklığı kesinleşmektedir.
    Bununla İmam-ı Azam ve arkadaşlarının bu mes’eledeki mezhebi/görüşü açığa çıkmaktadır.
    İmam Kurtubi rahimehullah, Tefsîr’inde (12/229) şöyle der: Maliki mezhebinin büyük imamlarından İbnü Huveyz Mendâd rahimehullah şöyle dedi: Kadın güzel olup yüzü ve ellerinden dolayı fitneden korkuluyorsa, bunları örtmesi ona vacib olur. Eğer kocamış bir kadıncağız veya çirkin bulunan birisi ise ona el ve yüzünü açması caiz olur. Bu, O’ndan (Kurtubî’den) İmamı mâlik rahimehullah’in bu mes’eledeki mezhebine dâir bir îzâhdır.
    Şafiî’ye göre olan hükme gelince… Kifayetü’l-Ehyar isimli kitabda (2-23) şu (ifâdeler) vardır: Fitneden korkulması hâlinde kadının ellerine ve yüzüne bakmak haramdır. Fitne korkusu bulunmaması halinde ise ihtilaf vardır. Sahih (doğru) olan fitne korkusu olmaması hâlinde de yüz ve ellere bakmanın haram olmasıdır. Bu, Istaharî ve Ebû Ali et-Taberî’nin görüşüdür. Ebû Muhammed (el-Cüveyni) rahimehullah bu görüşü benimsemiş, Ebu İshâk eş-Şîrâzî ile Rûyânî de kesin olarak bununla hüküm vermiştir. İmâm (İmamu’l-Haremeyn)rahimehullah bu meseleyi şöyle tevcîh etti/îzâh ve tafsîl etti: Müslümanlar, kadınların, yüzleri açık olarak yolculuğa çıkmalarının haram olması hususunda ittifak halindedir. Ve kadının yüzüne bakmak, şehveti harekete geçiren, fitne ihtimâli bulunan bir iştir. Din-i Mübin-i İslam’ın güzel olan ahkamına layık olan, fitne kapısını kapatmaktır ve bu hususta tafsilata, fazla açıklamalara girmemektir. İmâm Şâfiî rahimehullah’ın el-Ümm (1/77) isimli kitabdaki kadına namazda iken yüzü ve ellerinden başka bütün uzuvlarını kapatması vacibtir sözü, namazla kayıdlıdır.
    İmam Ahmed İbnü Hanbel rahimehullah’in bu meseledeki görüşü, İmam Şafiî rahimehullah’ın görüşünün aynısıdır. Allah hepsinden râzî olsun.
    Kadının yüzüne bakmayı helal kılan kişi (müctehid), bu hükmü yüzün açılmasını gerektiren bir mecburiyetin bulunması durumunda vermiştir. Evlenmek için istenilmesi, şahidlik yapması, yerine vekillik yapacak birinin bulunmaması halinde ticari bir muamele yapması gibi. Yoksa herhangi bir zaruret olmadan, açılıp saçılmak ve Frenkleşmek / Fransızlaşmak-batılılaşmak için dışarıya çıkması halinde değil.
     İbnü Cerir ve (Zâhiriyye mezhebinden olan) İbnü Hazm’ın yüze bakmanın helal olması ile fetvâ vermeleri, malum olan bir kişinin bakması esnasında fitne korkusundan emin olunması hâlindedir. Ancak, içinde fâsıkların her sınıfının bulunduğu insan topluluklarının önünde yüzleri açık olarak yolculuğa çıkmalarına gelince… Bu, Rabbinin makamından korkan hiçbir âlimin razı olmayacağı bir şeydir.
    Kadınların bazı hükümler hakkında kadılık yapmasının geçerli olması sebebi ile tartışmaya girişenler, fukahanın bazısına göre kadınların kadılıklarının geçerli olması ile beraber günaha girmiş olduklarını anlayamıyorlar. Bu, bazı meselelerde, Şer’i hilelere müracaat edenlerin, günahkar olmakla beraber hükümlerinin geçerli olmasına benzer. Eğer kadınlar zulmen ve haddi aşmakla beraber kadılık işini, hakimlik işini üstlenseler, bazı alimlere göre bazı meselelerde verdikleri hüküm geçerli olsa bile günaha düşmüş olurlar. Bazı Şer’i hilelerde günahkar olmakla beraber hükmün geçerli olması anında günahın bulunmayacağını vehm eden kimse fıkıhdan uzaklaşmıştır.
    Kırıta kırıta yürüyen, (erkeklerin gönüllerini kendilerine) meylettiren, başlarının üstünde deve hörgücü gibi şeyler bulunan giyinmiş çıplak kadınlara lâ’net inmesi husûsundaki beddualar hakkında birçok hadîs gelmiştir. Şu kadınların hâli îzâh ve açıklamaya ihtiyâc bırakmayan bir iştir.
    Kadınların hicâbları/erkeklerden gizlenmelerinin örtünmesinin farz olması hakkında açık olan bu deliller sebebiyle, eskiden beri, Müslümanların hanımlarını dünyanın doğusu ve batısında örtünmeye son derece riayet etmiş olarak bulursun.
    Hicaz beldelerinde, Yemende, Filistin, Şam, Haleb beldelerinde, iki ırak bölgesinde (Arab Irak’ı, Acem Irak’ı), uzak batı ve yakın batıya kadar, yukarı Mısır bölgesi, Sudan, Zencibar, Zeyla’, Cibrit, Fars ve Afgan bölgelerinde hal böyleydi. Hattâ, Mısır’ın deniz sahili, Anadolu, Rumeli beldeleri ve Arnavutluk beldeleri bir müddet önce, kadınları örtünmeye son derece dikkat eden beldelerdendi. Hatta Arnavutluk’da, hükümet kadınların isimlerini kaydetmek istediğinde ayaklanma çıkmıştır. Değiştiren, ancak, kendisi değişmeyen Allah celle celâlühû’yu noksan sıfatlardan tenzîh ederim.
    İhtilâl zamânında, yüz açma davetçisi olan Kâsim Emîn döneminden evvel Mısır kadınlarının Hicâbdan yana hangi vaziyette olduklarına kavuşanlar Mısır’da az değildir.
    Hanımını kıskanmak, sağlam İslâm’ın işaretidir.Bu kıskançlığı kaybeden İslam beldelerinin sakinleri,bu duruma,kadınlarını kıskanmayan ve gözlerinin önünde,onlara başka erkeklerin sarılmasında hiçbir beis görmeyen milletlerin arasına karışıp, kaybolduktan sonra düşmüştür.
    Allame Ahmed Vefik Paşa, hâtırlaması hızlı olan ve hazır cevab bir kimse idi. ikinci Abdülhamid Han’ın padişahlığının başlarında,sadrazam olmadan evvel,Avrupa’nın değişik baş şehirlerinde birçok diplomatik vazifeleri üstelenmişti. Bu baş şehirlerin birisinde,siyaset adamlarından münâsebetdâr olduğu, görüştüğü biri O’na şöyle bir soru sormuştu: Şark/doğu kadınları neden hayatları boyunca, erkeklerin arasına karışmadan, onların toplantılarına girmeden, evlerinde örtülü olarak kalıyorlar? Ahmed Vefik Paşa o anda hemen şöyle cevab verdi; Doğunun kadınları kocaları olmayan erkeklerden doğurmak istemiyorlar!!.. Bu cevap, soruyu soran kişinin başından aşağı dökülen soğuk bir su gibi oldu ve sanki ağzına taş tıkanmış gibi o anda susuverdi.
    Allah tealâ bizleri gaflet uykusundan uyandırsın!.. Bizlere İslam Şerefi ve İslam izzeti ile şereflenme şuurunu versin; bizim ümmetimiz olmayan kavimlerin içinde yer almakdan bizleri uzak eylesin ve doğru yola ulaştırsın. (Âmîn… Yâ mu’în!…)
(Muhammed Zahid el-Kevserî rahimehullah’ın Makâlâtında bulunan (245-250)
 

(حجاب المرأة) / kadının Hicâbı isimli makalesinden (salât, selâm, düâ ve hürmet ifâdeleri ilâvesiyle)


 
 
PDF'e AktarYazdır

BİR CEVAP BIRAK

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen buraya isminizi yazın