MEAL MÜSLÜMANLIĞI
Üveys AKI
Beyan – Mart 2010
Beyan – Mart 2010
İnternet ve iletişim teknolojisinin de gelişmesiyle, Batı’nın İslâmı ortadan kaldırma planlarının bir parçası ve basamağı olan “Kur’an Müslümanlığı” ya da “Kur’an merkezli İslam anlayışı” adı altında, insanları Sünnetten koparılmış bir Kur’an anlayışına sürükleme çalışmaları da hız kazanmaya ve Müslümanlar arasında sesini duyurmaya başladı. Temeli, Sünneti inkar ederek Kur’an ayetlerini kendilerinin yorumlamasına zemin hazırlamak olan bu tuzağa ne yazık ki Müslümanlardan aldananların sayısı azımsanacak sınırı aşmış görünüyor. Herhalde bu aldanmanın en büyük sebebi, söylemlerin “Kur’an merkezli” maskesi taşımasıdır. İşte bu maske ile gerçek düşman asıl yüzünü gizlemeyi başarmış ve bize de onların oltalarına takılanları uyarmak kalmıştır. Aslında bu sapkın anlayışa karşı ilk uyarıyı yapan bizler değil, şu kavli şerifi ile bizzat O Sünnetin sahibi olmuştur;
"Benim emrettiğim veya nehyettiğim bir konu kendisine iletildiğinde sakın sizden birinizi, koltuğuna yaslanmış olarak, "biz onu bunu bilmeyiz. Allah’ın kitabında ne görürsek ona uyarız, o kadar" derken bulmayayım."[1]
Hadiste ki “Koltuğa yaslanmış olarak” vurgusu, kendini Sünnetten müstağni görüşün, kibrin, ücûbun ve küstahlığın sünnet münkirleriyle bütünleştiğinin ifâdesidir. Son kelime zaten tehdit içerikli olup, bu insanların sapkınlığını ortaya koymaya ziyadesi ile kâfidir.
Gerçek şudur ki; Rasulullâh(aleyhisselam)’ın sözleri, fiilleri ve takrirleri Kur’anı Kerim’in tefsiridir.
O halde müminler, Sünnete karşı nasıl bir tavır takınmalıdır ?
Bu sorunun cevabını da Kur’anı Kerimde buluyoruz.
“Aralarında hüküm vermek için Allah’a ve Resûlüne davet edildiklerinde, mü’minlerin söyleyeceği söz ancak, “işittik ve iman ettik” demeleridir. İşte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.”[2]
Peygamber Efendimiz(aleyhisselam)’e itaati emreden daha birçok ayetler mevcuttur. O halde bu ayetlerle, bildiğimiz hatta ezberlediğimiz bir gerçek de isbâtına kavuşuyor ki; oda islamın kaynağının yanlız Kur’an değil aynı zamanda Sünnet olduğu ve kurtuluşun da her ikisine tabi olmakla mümkün olduğudur.
Bu sapkın anlayışın Türkler üzerindeki tezahürü, arapça bilmeyişin de etkisi ile farklı bir boyut kazanmaktan kendini alamamış olacak ki, teoride “Kur’an Müslümanlığı” yada “Kur’an merkezli İslam anlayışı” söylemleri, pratikte meal müslümanlığı şeklini almaktadır.
Meal müslümanlarının Sünnete temessük etmeden, ilimsiz, usulsüz, mücerred akılla Türkçe mealler okuyarak kendi hevalarına göre İslam dinini anlamaya çalışma çabalarının sonu kaçınılmaz olarak meal müçtehidliği olmaktadır.
Bakın Elmalılı Hamdi yazır bu gibiler hakkında ne diyor;
“Doğrusu Kur’an’ı cidden anlamak, tetkik etmek isteyenlerin onu usulüyle Arapçasından ve tefsirlerden anlamaya çalışmaları zaruridir. Kur’an’ın falan tercümesinde şöyle demiş diyerek hükümler çıkarmaya çalışmamalıdır. Bunu imanı olanlar yapmaz. Kendini bilen insaflı insan da yapmaz.
Kur’an’dan bahsetmek isteyenler onu hiç olmazsa harekesiz olarak yüzünden okuyabilmelidir. Mamafih öyle kimseler görüyoruz ki Kur’an’ı harekesiz olarak okumak şöyle dursun, harekesiyle bile düzgün okuyamadığı halde onun hükümlerinden ve manalarından içtihada kalkışıyor. Öylelerini görüyoruz ki Kur’an’ı anlamıyor ve ‘tefsirlere müfessirlerin yorumları karışmıştır’ diye onları da kaale almak istemiyor da, eline geçirdiği tercümeleri okumakla Kur’an’ı tetkik etmiş olacağını iddia ediyor. Düşünmüyor ki okuduğu tercümeye, alim müfessirlerin tevili (yorumu) değil de cahil mütercimin görüşü ve yorumu, hatası ve noksanı karışmıştır.” [3]
Kur’an’dan bahsetmek isteyenler onu hiç olmazsa harekesiz olarak yüzünden okuyabilmelidir. Mamafih öyle kimseler görüyoruz ki Kur’an’ı harekesiz olarak okumak şöyle dursun, harekesiyle bile düzgün okuyamadığı halde onun hükümlerinden ve manalarından içtihada kalkışıyor. Öylelerini görüyoruz ki Kur’an’ı anlamıyor ve ‘tefsirlere müfessirlerin yorumları karışmıştır’ diye onları da kaale almak istemiyor da, eline geçirdiği tercümeleri okumakla Kur’an’ı tetkik etmiş olacağını iddia ediyor. Düşünmüyor ki okuduğu tercümeye, alim müfessirlerin tevili (yorumu) değil de cahil mütercimin görüşü ve yorumu, hatası ve noksanı karışmıştır.” [3]
Kur’anı Kerim hakkında ilmi olmaksızın konuşmayı Peygamber Efendimiz(aleyhisselam) şu hadisi şerifleriyle yasaklamış ve bu işin neticesini bizlere haber vermiştir;
“Kur’an hakkında ilmi olmaksızın söz söyleyen cehennemdeki yerine hazırlansın”[4]
“Kendi re’yiyle Kur’an hakkında söz söyleyen kimse isabet etsede hata etmiştir”[5]
Burada Kur’an hakkında kendi re’yiyle söz söylemekteki temel maksad, Sünneti ve işin ehli olan müfessir ulemayı göz ardı ederek, ayetleri ilimsizce kendi hevâsına uydurmaya çalışarak izah etme gayretidir. Böyle yapan isabet etse de hata etmiştir, zira din gibi en önemli bir meselede burnunu bilmediği ve ehli olmadığı işlere sokmuştur .
Tabiin imamlarından Mücahid (rha) “Allah’a ve ahret gününe iman eden bir kişi için; Lügat-ı Arabiyyeyi bilmeden Kur’an hakkında konuşmak helal değildir”[6] buyurmuş, Allâme Alûsi ise “Lugatı Arabiyye konusunda âlim olmayan bir kişinin Kur’anı tefsir etmeye kalkışması haramdır”[7] diyerek meselenin imâni boyutlara kadar varan tehlikesine ve toplumun İslam anlayışına getireceği çarpıklığa işaret etmiştir.
Bu sapmış güruhun bir başka versiyonu da Kur’ana uymayan hadisleri kabul etmiyoruz, diyerek hadisleri güya meallere kıyasla pirinç ayıklar gibi ilimsiz ve şuursuzca ayıklamaya çalışanlardır. Temelde vardıkları veya varmaya çalıştıkları nokta aynı olup, sünneti inkar etmede yalnızca biraz daha geliştirilmiş bir metodları vardır. Ama ne hikmetse hep on dört asırlık hataları düzeltmeye muvaffak olurlar !. Mesela İsa (aleyhisselam)’ın ahir zamanda ineceğine dair manevi tevatür mertebesine ulaşmış sayıdaki hadisleri uydurma, tüm ehli sünnet ulemasını da cuhela ilan ederek inkar ederler. “Deliliniz nedir ?” derseniz Kur’an meallerini kast ederek “Kur’an” derler. Biraz daha netleştirmelerini istediğinizde alacağınız cevap “İsa (aleyhisselam) ahir zamanda gelecek olsa idi bu konuda Kur’anda açık beyan bulunması gerekirdi.” şeklinde olacaktır. İşte onların Kur’an’dan delilleri budur. Hadisleri inkar etmede ve icmayı yok saymadaki tek delilleri, Kur’an meallerinde hadislerle aynı manada ayetler bulamayışlarıdır. Bu durumu da, hadislerin Kur’ana muhalif olması zannederler. İşte onların hadisleri Kur’an süzgeçinden geçirme mantıkları böyledir ve en ufak bir tereddüt göstermeden sahih olup olmamasına da bakmaksızın hadisleri böylece süzer ve atarlar. Zira bu iş onların indinde makarna süzmekten bile daha kolay ve risksizdir !
O halde bunca ehli sünnet ulemasının durumu nedir onlara göre derseniz ? “Uyduruk rivayetleri din zanneden, hayatında Kur’anı hiç okumamış yada okusada onlar kadar anlayamamış cahillerdir”(Hâşa).
Bu konuda söylenmesi gereken daha çok sözler vardır, ancak köşemiz bu kadarına müsait olduğundan dolayı şu hadisi şeriflerle makaleme son veriyor ve meselenin yorumunu vicdanlarınıza bırakıyorum.
“Ümmetimin ihtilafa düştüğü zamanda sünnetime sımsıkı sarılan kor ateşi elinde tutan gibidir”[8]
“İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelir ki, o zamanda dini üzere sabreden kimse kor ateşi elinde tutan gibidir.”[9]
Selam ve dua ile…